Geri Dön
Ekonomi Türkiye’nin iklim okuryazarlığı seviyesi ölçüldü; Yüzde 87 susuzluktan korkuyor

Türkiye’nin iklim okuryazarlığı seviyesi ölçüldü; Yüzde 87 susuzluktan korkuyor

İklimlendirme sektörü şirketlerinden Alarko Carrier, Türkiye’de iklim okuryazarlığı seviyesini ölçmek ve bu doğrultuda gelecek dönem planları yapabilmek amacıyla İklim Okuryazarlığı Araştırması’na imza attı. Araştırmada, katılımcıların yüzde 86’sının iklimsel değişimlerin gelecek nesillere etkisi konusunda endişeli olduğu, yüzde 87’sinin ise gelecekte susuzluk problemi yaşayacağını düşündüğü ortaya çıktı.

Türkiye’nin iklim okuryazarlığı seviyesi ölçüldü; Yüzde 87 susuzluktan korkuyor

Alarko Carrier, ‘İklimBizimİşimiz’ sloganıyla toplumun iklim konusundaki farkındalığının ve bilgi seviyesinin yükseltilmesi adına bilgilendirme faaliyetlerine başlayacağını açıkladı. Bu kapsamda marka, iklim okuryazarlığı araştırması gerçekleştirdi. Türkiye’deki iklim farkındalığına dikkat çekmek ve buna yönelik çözümler sunabilmek amacıyla yapılan araştırma, Türkiye çapında, bölgesel ve sosyo-demografik temsiliyet sağlayan bin 261 kişilik örneklem ile Twentify tarafından hayata geçirildi.

İKLİME DAİR FARKINDALIK YÜKSEK, TEKNİK BİLGİLER İSE YETERSİZ

İklime dair hem bilgi hem de farkındalık düzeyinin ölçüldüğü araştırmanın detaylarını paylaşan Alarko Carrier Genel Müdürü Cem Akan, vatandaşın farkındalık düzeyinin yüksek olduğunu ancak kavramlar ve teknik bilgi konusunda zayıf olunduğunu söyledi.

Araştırmada, sera gazı salınımı, karbon ayak izi ya da uluslararası düzeyde yapılan iklim anlaşmaları gibi daha teknik kavramlara dair bilgi seviyesinin yeterli düzeyde olmadığı gözlemleniyor. Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 25’inin sera gazına dair bir fikri bulunmazken bu oran karbon ayak izi kavramında yüzde 37’ye, iklim değişimini kapsayan Paris Antlaşması, Kyoto Protokolü gibi uluslararası anlaşmalar noktasında yüzde 69’a çıkıyor.

İKLİMSEL DEĞİŞİMİNİN ORMANLIK ALANLARI YOK ETTİĞİ ENDİŞESİ ÖN PLANDA

“Toplumun büyük bir çoğunluğu; iklimsel değişimlere yol açan etkenlerin başında ormanlık alanların yok edilmesini gösteriyor” ifadelerini kullanan Akan, “İklim değişiminin ormanlık alanları yok ettiğine dair ciddi bir endişe var. Su kaynaklarının tüketilişi ve susuzluk problemi ile ilgili ciddi endişe var. Bu konunun ilerde enfeksiyonları ve salgın hastalıkları artıracağı düşünülüyor. Bu araştırma geçtiğimiz aylarda yaşanan yangınlardan önce yapmamıza rağmen yangınların artması konusunda ciddi bir endişe var. Bugün yapılsa bu endişenin daha da arttığını görebiliriz” dedi.

YÜZDE 86 GELECEK NESİLLERE ETKİSİNDEN ENDİŞELİ

Araştırmada katılımcılara iklim değişikliği etkisiyle ortaya çıkan endişelere dair sorular da yöneltildiğini belirten Akan, “Toplumun yüzde 86’sı iklim değişikliğinin gelecek nesillere etkisi konusunda ciddi bir endişe duyuyor. Toplumun yüzde 87’si gelecekte susuzluk problemi yaşayacağını düşünüyor ve iklim sorunlarına karşı yeterli önlemlerin alınmadığını düşünen kesim ise yüzde 73 oranında” dedi.

“İNSAN FAKTÖRÜ” EN ÖNEMLİ ETKEN

İklim değişikliğinin en büyük sorumlusunun insan faktörü olduğuna inanılan araştırmada, iklim değişikliğine sebep olan ana kaynaklar olarak denizlere dökülen atıklar, fabrikalardan atmosfere yayılan gazlar, aşırı tüketim, çarpık kentleşme ve plastik gibi doğaya zarar veren maddelerin yoğun kullanımı gibi insan kaynaklı unsurlar öne çıktı.

“İKLİM FARKINDALIĞININ ARTMASINA YÖNELİK ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDECEK”

#İklimBizimİşimiz yaklaşımıyla, iklim okuryazarlığı düzeyine katkı koyacak bir dizi faaliyete başlıyacaklarını ifade eden Cem Akan, “Önümüzdeki dönemde hepimizin iklim konusundaki bilgi seviyesinin yükseltilmesi ve bireysel ya da kurumsal her adımımızın çevresel etkileri üzerine farkındalığımızın artırılması adına projeler hayata geçireceğiz. Yerel yönetimler, belediyeler ile beraber çalışmayı planlıyoruz. Gün içinde yoğun zaman geçirdiğimiz sosyal medyada ve bütün her mecrada iklim konusuna dikkat çekmeye çalışacağız” diye konuştu.

GENÇ NESİL İÇİN YENİ ENDİŞE KAYNAĞI: EKO-ANKSİYETE

İklim değişikliğinin etkileri sonucunda insanlarda oluşan yeni bir korku kavramının ortaya çıktığını belirten Cem Akan, şunları söyledi:

“İngilizcesi Eco-anxiety olan ve Türkçe’ye “eko-anksiyete” olarak çevrilen yepyeni bir sorunumuz var. Genç nesil için eko-anksiyete yeni bir endişe kaynağı. Geleceğim ne olacak, nasıl bir dünyada yaşayacağım, susuz bir dünya nasıl olacak… Özellikle kuraklığın artmasıyla su ihtiyacımı karşılayabilecek miyim gibi sorulardan kaynaklanan yeni bir anksiyetemiz oldu.”

2030 YILINDA KALICI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GÖRÜLEBİLİR

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6 binin üzerinde bilimsel çalışmayı inceleyerek hazırladığı 1,5 santigrat derece Küresel Isınma Özel Raporu önemli bir veriyi ortaya koyuyor. Sera gazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5 santigrat derece sınırını geçecek. Bu da dünyamız için geri dönüşü mümkün olmayan bir nokta anlamına geliyor. 2030 yılına kadar dünyanın ısınmasını 1.5 derece seviyesinde tutabilirsek, 2030’dan sonra yaşanılabilir bir dünyaya devam edeceğiz. Ancak ortalama sıcaklıkların 1.5 dereceyi aşması durumunda iklim değişimi kalıcı hale gelecek ve geri döndürülemez hale gelecek. Bunun endişesini yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

TAZE HAVA TEKNOLOJİSİ ENERJİ TÜKETİMİNİ ARTIRIYOR

Özellikle pandeminin etkisiyle önemli görülen taze hava teknolojisi hakkında da bilgi veren Cem Akan, “Yüzde 100 taze hava pandemi öncesine kadar kullanılan bir seçenek değildi ama opsiyon olarak sunduğumuz tercihlerde mevcuttu. Taze hava kullanımı enerji tüketimini artırıyor. Her 1 derece fark için yüzde 7 enerji tüketimi artıyor ve bu ciddi oran. Bunun yerine iç hava kalitesini artırmak için havanın filtrelerle, çeşitli hava temizleyicilerle temizlenmesi daha etkin bir yöntem olacaktır” diye konuştu.

UCUZ DEĞİL VERİMLİ ÜRÜNLER TERCİH EDİLMELİ

Klima ve kombi üreticilerinin enerji verimliliği yüksek ürünler üretmek zorunda olduğuna dikkat çeken Akan, vatandaşlara da şu tavsiyelerde bulundu:

“Tüketicide enerji verimliliği yüksek ürünler kullanma konusunda bir hassasiyet var. Ucuz ürün yerine ürünün yaşam döngüsü boyunca ki maliyeti dikkate alınmalı. Daha ucuz değil, daha verimli ürün hesabı yapılması gerektiğini düşünüyorum. Klimalar da 18 derecede kullanılmamalı çünkü insan sağlığına uygun bir derece değil. Oda sıcaklığı 24 derece uygun konfor seviyesini yakalar. Bir diğer önemli konu da klimanın verdiği serin havanın direkt insanın üzerine esmemesi konusudur. Üzerinize değil farklı yere esmesini sağlarsak daha sağlıklı bir iç ortam elde edebiliriz.”

Akan, klima satışlarının da hem sıcaklığın hem de pandeminin verdiği bireyselleşme ile arttığını vurguladı.