Geri Dön
Gündem "Patlamaya neden olan madde Türkiye'de yasak"

"Patlamaya neden olan madde Türkiye'de yasak"

Lübnan’da, 4 Ağustos 2020 tarihinde meydana gelen, yüzlerce kişinin ölümü ve hükümetin istifasına neden olan patlamanın sebebi tüm dünyanın gündemine oturdu. Patlamaya neden olan ve 2013 yılından beri limanda depolanan 2 bin 750 ton amonyum nitratın, uzun süre  aynı yerde tutulmuş olmasının ihmalleri düşündürdüğünü belirten OSGBDER Genel Başkan Yardımcısı ve Kimyasal Değerlendirme Uzmanı Yusuf Çelik, amonyum nitratın dünyadaki birçok terör saldırısında kolay erişimi nedeni ile kullanıldığını ve büyük tahribatlara neden olduğunu, Türkiye'de ise kullanımının yasak olduğunu belirtti.

"Patlamaya neden olan madde Türkiye'de yasak"

DÜNYA TARİHİNDE BİRÇOK TERÖR SALDIRISINDA KULLANILDI

Nitratlı bileşiklerin tarım sektöründen sonraki en önemli kullanım alanının patlayıcılar olduğunu belirten Çelik, bu maddenin daha önce defalarca saldırılarda kullanıldığını ifade ederek şunları söyledi:

"Endüstriyel kaza olarak tarihte amonyum nitrat kaynaklı ilk patlama 1942 yılında Belçika’da yaşanmış ve 189 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi yaralanmıştır. 1947’de ABD’de Teksas eyaletinde limanda iki adet amonyum nitrat yüklü gemi patlamış ve 600 kişi hayatını kaybetmiştir. 2001 yılında ise Fransa’nın Tolouse kentinden yaşanan patlama sonucu 31 kişi hayatını kaybetmiştir. 2015 yılında ise Çin Halk Cumhuriyeti’nde Tianjin şehrinde yaşanan patlamada 173 kişi hayatını kaybetmiştir. Amonyum nitrat, dünyadaki birçok terör saldırısında kolay erişimi nedeni ile kullanılmış ve büyük tahribatlara neden olmuştur. 2003 yılında İstanbul’da yapılan terör saldırısında dört farklı noktada amonyum nitrat yüklü kamyonlar patlatılmıştı. 2011 yılında Norveç’in Oslo kentinde yaşanan bombalı saldırıda yine aynı madde kullanılmıştır. Bu ürün kullanılarak yapılması planlanan birçok terör saldırısı istihbarat sayesinde engellenmiştir."

TÜRKİYE'DE YASAKLANDI

Türkiye'de amonyum nitrat dahil olmak üzere nitratlı gübrelerin kullanımının 8 Haziran 2016 itibariyle kullanımının yasaklandığını belirten Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Ucuz, erişimi kolay ve yüksek patlayıcı özelliği olan amonyum nitratı terörist saldırılarda kullanabilecekleri için amonyum nitrat da dahil olmak üzere nitratlı gübrelerin kullanımı 8 Haziran 2016 tarihi itibariyle Türkiye’de yasaklanmıştır. Bu süreçte ülkede bulunan 484 bin ton nitratlı gübrelerin yediemine alındığı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik tarafından açıklanmıştır. Daha sonrasında kalsiyum amonyum nitrat, sodyum nitrat ve potasyum nitrat kullanımına izin verilmiş ama yüzde 33’lük amonyum nitrat ile ilgili yasak hala devam etmektedir. Bunun yanında ülkemizde Nitrat Azotu İçeren Kimyevi Gübrelerin Satışı, Nakli Ve Stok Bildiriminin Kontrolüne Dair Tebliğ ile devletin bu ürünlerin takibindeki kontrolü arttırılmıştır. 23 Haziran 2017 tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan 'Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması Hakkında Yönetmelik' ile ülkemizin kimyasal bilançosu oluşturulması hedeflenmektedir. Yasanın madde ön kayıt ile ilgili yükümlülüğü 31.12.2020 yılında başlarken, 31.12.2023 tarihi itibariyle kaydı tamamlanmamış ürünlerin ülkeye girişi ve ülkede üretimi mümkün olmayacaktır."

“KİMYADA ÇOK FAYDALI İŞLERDE DE KULLANILABİLİYOR”

İnsanoğlunun dünyadaki elementleri ve bunların birbirleriyle reaksiyonlarının keşfi sonucu büyük bir teknolojik ilerleme kaydettiğini belirten Çelik, “Kimya alanındaki buluşlar çok faydalı işlerde kullanılabildiği gibi, savaş meydanlarında öldürücü bir silah olarak kullanılmıştır. Tam da bu noktada kimyasalların yönetilmesindeki gereklilikler hissedilerek, kimyasalların kontrolü özellikle batı dünyasında başlamış ve doğuya doğru ülkelerin mevzuatlarında yer bulur hale gelmiştir. Kimyasalların yönetimindeki ana etken risk değerlendirmesi ve risk kontrolü yapılabilmesidir. Riski yönetebilmek için riski oluşturan kimyasalların zararları çok iyi belirlenmelidir. Kimyasalların yer aldığı her alanda tüm çalışanların detaylı bir biçimde bilgilendirmesi ve yönetimin doğru kararlar vermesi çok önemlidir. Bu bilgi akışı kimyasal değerlendirme uzmanlarınca hazırlanmış Güvenlik Bilgi formları ile sağlanmaktadır. Ürünle çalışan tüm personel kimyasal maddelerin genel risklerini öğrenmesi gerektiği gibi, çalışma alanında bulunan tüm kimyasalların güvenlik bilgi formlarını okumalı ve her zaman ulaşılabilecek bir alanda bulundurmalıdır” dedi.

“LÜBNAN’DAKİ PATLAMANIN TEMEL NEDENİ KİMYASAL YÖNETİMİNDEKİ ZAFİYET”

Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşanan patlamada ana etken kimyasalların yönetimindeki zafiyettir. Amonyum nitrat yüksek tonajlarda sevk edilmesine rağmen risk analizi yapılarak böyle bir patlamanın başkente vereceği risk doğru ölçülmüş ve değerlendirilmiş olsaydı, ürünler daha düşük tonajlarda şehir dışında depolanıyor olmalıydı. Bu büyük patlama meydana gelmeden önce limanda bir yangın başlamış gözükmektedir. Bu yangına sebep olan olayın, işçilerin yaptığı kaynak veya limanda depolanan havai fişekler olduğu yönünde iddialar vardır. Bu iddiaları değerlendirdiğimizde ise gerekli iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının yapılmadan kaynak yapılmasının ya da kimyasalların güvenli depolanması amacı ile farklı tehlike sınıfındaki (örneğin; yanıcı, parlayıcı, patlayıcı, vb.) malzemelerin farklı alanlarda depolanmaması ihmallerinden kaynaklanmış olması mümkündür. Ayrıca amonyum nitrat malzemesinin patlaması için 200-300 derece sıcaklığa ulaşılması gerekmektedir. Bu da gösteriyor ki olaydaki ihmal yalnızca çok miktarda amonyum nitrat ürününün limanda bulunması değil, başka sebeplerle bir yangın ortaya çıkmasıdır.”

Kimyasalların yönetimi sağlandığı sürece insan ve çevre sağlığına bir zarar vermeyeceği ama kontrolsüzlüğü durumunda, küçük ihmallerle birleşmesi halinde bir şehrin büyük bir kısmına zarar verebilecek boyutta patlamalara neden olabileceğini belirten Çelik, “Bunu bir kez daha tecrübe etmiş bulunmaktayız. İş sağlığı ve güvenliği kültürünün tüm dünyada oluşması, kimyasalların yönetimi konusunda risk yönetiminin başarılı bir şekilde sağlanması insan ve çevre sağlığı açısından büyük önem arz etmektedir” dedi.