Geri Dön
Politika Sözcü Çelik: Verilen bir kodla herkesin aşısı kendisine yapılacak

Sözcü Çelik: Verilen bir kodla herkesin aşısı kendisine yapılacak

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Gelinen noktada şeffaf bir şekilde bu aşılama süreci başladı. Herkese verilen bir kodla herkesin aşısı ancak kendisine yapılacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da tereddütleri ortadan kaldırmak ve örneklik teşkil etmek için bugün bu aşıyı vurduracağını ifade etti" dedi.

Sözcü Çelik: Verilen bir kodla herkesin aşısı kendisine yapılacak

AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplandı. Toplantının ardından gazetecilere açıklama yapan AK Parti Sözcüsü Çelik, Diyarbakır annelerinin evlatlarına kavuşmak için başlattığı vicdan nöbetinin 500'üncü gününe girdiğine dikkat çekerken, 85 annenin katıldığı nöbet sırasında 22 annenin evladına kavuştuğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MKYK’da kalplerinin ve desteklerinin vicdan nöbeti tutan annelerle olduğunu ve insan hakları kuruluşlarının bu konuya duyarsız kaldığını dile getirdiğini aktaran Çelik, "Muhalefetteki bazı partilerin bu konuyu hiç ele almaması, hiç gündemine getirmemesi, 500'üncü gününde bu annelerin vicdan nöbetine duyulan bu duyarsızlık herkesin dikkatini çekiyor” ifadelerini kullandı.

'TEREDDÜTLERİ ORTADAN KALDIRMAK VE ÖRNEKLİK TEŞKİL ETMEK İÇİN AŞIYI VURDURACAK'

Covid- 19 aşı çalışmalarının şeffaf ve milletin her kesimine ulaşacak şekilde sürdürüleceğini söyleyen Çelik, "Aşı konusunda toplumumuza her konuda olduğu gibi önderlik etmek için ve teşvik etmek için toplantımızdan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız aşı olacaklardır. Bunun kamuoyuyla paylaşılmasını istemişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konudaki tereddütlerin ortadan kalkması ve bu konuda toplumumuzun sağlığının korunması için bu görüşünü MKYK'mızda paylaşmıştır ve bunun bütün vatandaşlarımıza iletilmesini arzu etmişlerdir. Kendileri aşı olarak toplumdaki tereddütleri ortadan kaldırmak, her konuda olduğu gibi örneklik teşkil etmek için toplantımızdan sonra aşı olmak üzere ilgili yere geçeceklerdir. Burada Cumhurbaşkanımızın en büyük hassasiyeti, bu salgından dolayı olumsuzlukla karşı karşıya kalan vatandaşlarımızın bir an evvel bu olumsuzluklardan kurtulması, can kayıplarının ve bütün bu vatandaşımıza zarar veren sürecin sona erdirilmesidir. Şimdi gelinen noktada şeffaf bir şekilde bu aşılama süreci başladı. Sağlık Bakanımız, Bilim Kurulu üyeleri bunu gerçekleştirdiler ve netice itibarıyla herkese verilen bir kodla herkesin aşısı ancak kendisine yapılacak, başka birine kullanılmayacak şekilde bu süreç devam edecek. Artık Türkiye bu süreci başlatmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız da MKYK toplantısında bu açıklamayı yaparak kendisinin tereddütleri ortadan kaldırmak ve örneklik teşkil etmek için bugün bu aşıyı vurduracağını ifade etti ve bunu toplumla, vatandaşlarımızla canlı yayından paylaşmamız talimatını verdiler" diye konuştu.

'OBJEKTİF BİR SONUÇMUŞ GİBİ SUNMAYA ÇALIŞMAK SİNSİ DARBECİLİK MANTIĞIDIR'

Vesayet tartışmaları ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un 1960 ihtilalinin sebebiyle ilgili açıklamasını eleştirerek, "Birtakım siyasi kararların neticesinde darbe olmuştur, sanki darbe bir yapısal sonuçmuş gibi, sanki darbe bir objektif sonuçmuş gibi sunmaya çalışmak aslında en sinsi darbecilik mantığıdır. Darbe mekaniğine objektif bir gerçeklik duygusu vermeye çalışan, objektif bir gerçeklikmiş gibi davranmaya çalışan maalesef sinsi bir siyasi değerlendirme. Bu, çok uzun yıllar boyunca yapıldı. 'Ben darbeye karşıyım ama Demokrat Parti de şunları yapmasaydı darbe olmazdı’ demek aslında en kökten darbeciliğin esasıdır. Bir başbakanın ve bakanların asılarak şehit edilmesini savunamayacakları için ne yapıyorlar? Siyasi olarak beğenmedikleri hususları dile getirip, ondan sonra darbenin bunun doğal ve mantıki sonucu olduğunu, doğal, mantıki ve siyasi sonucu olduğunu söylemeye çalışıyorlar. Bu, gayriahlaki bir tutumdur. Hiçbir darbe mazur gösterilemez, hiçbir darbe meşru değildir. Eğer karşınızdakilerin yaptığı işlerin siyaseten yanlış olduğunu düşünüyorsanız bunun yolu siyasi mücadeledir. Bu konuda 'Bu, bir siyasi analizdir, buna niye tepki gösteriliyor?' denildiğinde Türkiye'de bu mantığın siyasi arkeolojisine iyi bakmak lazım. Bu, darbeyi meşrulaştırmaya çalışan bir siyasi arkeolojiye sahiptir ve maalesef Türkiye'de çok acı işler bu mantığın arkasına saklanarak yapılmıştır” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'sözde Cumhurbaşkanı' ifadesini kullanmasını eleştiren Çelik, 'sözde' kelimesinin bir şeyin gayrimeşru olması, varlığının temelinde hiçbir meşruiyetin bulunmaması halinde söylenebileceğini vurguladı. 27 Nisan 2007 muhtıra teşebbüsünde "Biz sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz" denildiğini hatırlatan Çelik, "Millet seçmiş, hür seçimlerle seçilmiş, serbest seçimlerle seçilmiş ve hukuken onaylanmış. Bundan sonra kimseye bir söz söylemek düşmez. Siyasi alanını koruması gereken, sivil siyaseti güçlendirmesi gereken pozisyondaki birisi Sayın Kılıçdaroğlu, tutuyor sivil siyasete darbe vuran, sivil siyasetin meşruiyetini tartışan, seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı gayrimeşru pozisyona getirmeye çalışan çok büyük bir yanlış yapıyor. Siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek temsil makamı olan, devletin ve milletin birliğini savunan, orduların başkomutanı olan Cumhurbaşkanlığı makamına karşı böyle bir şey söylerseniz, bu cumhuriyet değerlerine karşı söylenmiş olur" görüşünü dile getirdi.

'TÜRKİYE DÜŞMANLARININ YAPTIĞI BİR İŞTİR'

Namus kavramının alelade kullanılmasının yanlışlığının altını çizen Çelik, "Bunun çok titizlikle, çok dikkat ederek kullanılması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı bu kelimelerle yargılamaya ya da kritik etmeye çalışmak, Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanlarının yaptığı bir iştir. İçimizde hiçbir kimsenin bunu yapmaması gerekir. Bu, son derece yanlış bir şeydir. Bu kadar yanlıştan sonra çıkmışlar diyorlar ki 'Sen yeminine sadık olsaydın biz bunları demezdik.' Cumhurbaşkanımız yeminine sadıktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini büyük bir dirayetle korumaktadır, milletin birlik ve beraberliğini korumaktadır. Parlamenter sistem varken Türkiye'yi askeri vesayet ya da yargı vesayeti ile yönetmeye çalışıyordunuz. Her gelen iktidar üzerinden siz iktidar olamadığınız zamanlarda bir denetleme iktidarı kurmaya çalışıyordunuz. Bunların geride bırakılması gerekir" diye konuştu.

'YENİ YÖNETİMLE KONUŞACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ KONULAR VAR'

ABD'deki seçim sonrası süreci büyük bir hassasiyetle takip ettiklerini söyleyen Çelik, ilk defa bir başkanın görevinden alınmasının tartışıldığına dikkat çekerken, "Bu, çok büyük bir demokrasi krizidir. Kuşkusuz Senato'nun basılması, şiddet kullanılması gayrimeşrudur, bu asla kabul edilemez. Seçilmiş başkanın göreve gelmesini engellemek gayrimeşrudur. Bunun yolları varsa itirazlar kanuni imkanlar kullanılarak yapılır. Dolayısıyla gelinen noktada şu anda sükunet sağlansa da bir olağanüstü durum var. Umarız 20 Ocak'ta yeni başkanın görevine başlanması tartışmasız bir şekilde ve sükunetle gerçekleşir. ABD’nin yeni yönetimle konuşacağımız Libya, Suriye, Doğu Akdeniz gibi çok önemli konular var. Suriye'deki insani kriz devam ediyor. Libya'da bulunan toplu mezarlar halen Libya halkı üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor. Doğu Akdeniz'deki durum ve benzeri konular yeni yönetimle de konuşacağımız ilk başlıklar olacaktır" mesajını verdi.

'SİNCAR'DAKİ PKK VARLIĞINI ORTADAN KALDIRAMIYORSA, IRAK'A YARDIMA HAZIRIZ'

Körfez Barışı mutabakatından duydukları memnuniyeti ifade eden Çelik, Katar ile ilişkilerde başlayan normalleşmenin bölge için çok iyi sonuçlar doğuracağını ve gelişmeleri yakından takip ettiklerini bildirdi. Irak'taki Sincar Anlaşması'nın 3'üncü ayına girdiğini, daha önce DEAŞ teröründen kaçan insanların şimdi PKK terörü yüzünden bölgeye geri dönemediklerini dile getiren Çelik, "Eğer oradaki Irak yönetimi bu Sincar'daki PKK varlığını ortadan kaldıramıyorsa biz tabii ki onlara yardım etmeye hazırız. Sincar'daki PKK varlığının bir an evvel ortadan kaldırılması bölgenin geleceği açısından da oradaki mazlum insanlar açısından da son derece önemlidir" diye konuştu.

'YARGI KARARI OLMADAN YASAKLAMALARI İFADE HÜRRİYETİNE AYKIRI'

Açıklamasının ardından soruları yanıtlayan Çelik, sosyal medya platformu Twitter'ın ABD Başkanı Donald Trump'ın hesabını önce askıya alması, ardından da kapatması kararına yönelik değerlendirmesi sorulunca şunları söyledi:

"Sosyal medya şirketlerinin benimsedikleri siyasi tutuma göre karşı tutumdaki kişilerin sosyal medya hesaplarını herhangi bir yargı kararı olmadan ya da hangi ölçüye göre yaptıklarını toplumla paylaşmadan yasaklamaları da demokrasilerdeki ifade hürriyetine aykırıdır. Burada büyük bir boşluk var, o boşluk da şudur; Bunlar nihayetinde para kazanan şirketler, para kazanan şirket bir devlet gibi hareket ediyor, para kazanan şirket bir mahkeme gibi hareket ediyor. Trump'ın açıklamalarını ve tutumunu eleştiren pek çok ülke de Trump'ın sosyal medya hesaplarının kapatılmasına karşı çıktı. Bu iki ayrı durumdur, ama kuşkusuz nefret suçlarına ve teröre karşı ve diğer istismar alanlarına karşı, insanlığa karşı işlenen suçlara karşı güçlü tedbirlerin de alınması gerekiyor. Yani burası, bu unsurlar, bu zeminler çok kuvvetli şebekeler ama aynı zamanda da çok tehlikeli hale gelebiliyor. Bunu Türkiye'de de yaşıyoruz. İnsanların şereflerine, haysiyetlerine örgütlenerek saldırı gerçekleştiriyorlar. Ondan sonra tabii ki o bireyin bu ifadeleri kaldırma hakkı olacaktır. Bununla ilgili hızlı karar veren mahkemeler, hızlı birtakım mekanizmaların tabii ki kurulması gerekiyor."

'DATALARIN KİMLE PAYLAŞILDIĞI MİLLİ EGEMENLİK MESELESİDİR'

Twitter hesaplarının 'onaylanmış hesap' olarak belirlenmesini sağlayan 'mavi tik' işaretinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) liderlerinin hesaplarına verilmezken, PYD terör örgütü elebaşının hesabına verildiğine dikkat çeken Çelik, "Siz neye göre KKTC'yi tanımıyormuş gibisinden bir tavra girebiliyorsunuz, hangi ölçüye göre bunu yapıyorsunuz? Peki bir terör örgütünün lideri olan PYD'deki Mazlum Kobani denilen şahsa mavi tik vererek, terör örgütü propagandası niye yaptırıyorsunuz? Dolayısıyla buraların objektif bir düzenlemeye tabi tutulması artık zorunlu hale gelmiştir. Data egemenliği, datalarımızın kimle paylaşıldığı meselesi bir milli egemenlik meselesidir. Siber alan bir siber vatandır aynı zamanda. Siber vatanda da hukuki kurallarla egemenliğimizi korumamız gerekiyor. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının verilerini onların rızası olmadan başkasıyla paylaşamaz. Datalarımızın bizden izinsiz başkaları ile paylaşılması bir insan hakları sorunudur, bir egemenlik sorunudur. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bunlar daha çok tartışılacaktır ve bunlarla ilgili tabii ki Türkiye düzenlemeler yapacaktır. Bunlarla ilgili arkadaşlarımız çalışıyorlar" diye konuştu.

'UYGUR TÜRKLERİNE OLUMSUZ BİR TUTUMDA SUSMAMIZ ASLA SÖZ KONUSU DEĞİL'

Bir soru üzerine Türkiye ile Çin arasında imzalanan suçluların iadesi anlaşması ile ilgili açıklama yapan Çelik, "Bu anlaşma gündeme getirilerek sanki Türkiye alelade bir şekilde, kuralsız bir şekilde Uygur Türklerine karşı bir tutum alıyormuş gibisinden ahlaka, vicdana ve gerçeklere sığmayan bir propaganda yapılıyor. Birincisi bu anlaşma pek çok ülke ile yaptığımız olağan, uluslararası hukuka uygun bir suçluların iadesi anlaşmasıdır. Çin tarafı bunu onaylamıştır. Bizim bu şekilde 32 ülke ile anlaşmamız var. Türkiye tarafında da bu anlaşmada yüce Meclis karar merciidir. Bu, 32 ülke ile yaptığımız gibi suçluların iadesiyle ilgili bir anlaşmadır. Böyle Uygur Türklerine karşı, Uygur Türkü kardeşlerimize karşı bir anlaşma gibi sunulması son derece yanlıştır. Bu suçluların iadesi ile ilgili bir anlaşmadır. Buradaki tutumuz bellidir. Biz soydaşlarımızın, dindaşlarımızın dillerinin, kimliklerinin, tarihi miraslarının insan haklarına ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde dünyanın her yerinde korunması gerektiğini söylüyoruz. Bu konuda da Çin makamları ile konuşuyoruz, yakın temas içerisindeyiz. Yani burada Uygur Türklerine karşı olumsuz bir tutum söz konusu olduğunda buna karşı susmamız, görmezden gelmemiz ya da bununla ilgilenmiyormuşuz gibi bir tutum asla söz konusu değildir" dedi.

Ömer Çelik, konuşmasını Covid- 19 tedbirleriyle ilgili bir uyarıyla tamamlarken, "Aşılandığı halde hastalığa yakalanmış insanlar var. Aşılanma sürecinin amacı insanlarda antikor oluşuncaya kadar bu hassasiyetin sürdürülmesidir. Dolayısıyla aşılanmış kimselerin de maske, mesafe ve temizlik kuralına hassasiyetle uymaya devam etmesi gerekiyor" mesajını verdi.