Sefa Çakır’ın “Kapıyı Dışarıdan Kapattım | I Closed the Door from the Outside” isimli solo sergisi, Vısıon Art Platform'da
Vision Art Platform, “Kapıyı Dışarıdan Kapattım | I Closed the Door from the Outside” ismini taşıyan yeni sergisiyle Sefa Çakır’ın solo sergisine ev sahipliği yapıyor. 20 Kasım 2025, Perşembe günü saat 19:00’da açılışı gerçekleşecek olan sergi,6 Ocak 2026’ya kadar Vision Art Platform, Akaretler No:35’te ziyaret edilebilir.
KAPIYI DIŞARIDAN KAPATTIM
Sanatçılar genellikle kendilerine ait bir sözlük ve dilbilgisi oluşturur; pratiklerini, sistemlerini, yöntemlerini ve estetik alışkanlıklarını olabildiğince incelikli ve gizli tutarlar. Bu durum, biçimsel olarak kurgulanmış imge üretiminin gizemine katkıda bulunur — estetik olarak iddialı ve içerik açısından zengin sanat formlarına alan açmayı amaçlayan, profesyonel kurumsal ve amatör sosyal medyanın yüksek kaliteli, kusursuz biçimde üretilmiş imgeleriyle dolup taşan bir dünyada rekabet eden bir pratiğin parçası olarak.
Sefa Çakır ise burada bunu yapmıyor. Aksine, “Kapıyı Dışarıdan Kapattım” başlıklı bu sergide, düşünceli ve etkileyici biçimlerde uyarıcı, çağrışım yaratan ve yankı uyandıran imgeler üretme konusunda belirgin bir kesinlik ve açıklık sergiliyor. Bu imgelerden yayılan duygu, dünyanın düzeninin pek de yolunda olmadığı ve gençlerin sıkışmış bir durumda bulunduğu yönünde. Burada hiçbir şey göz alıcı ya da parlak değil; bu, tedirginliğin hâkim olduğu bir dünya.
Çakır’ın imzasını taşıyan ögeler arasında, çocuklara dair kimi zaman lirik bir nitelik taşıyan imgeler, meydan okuyan ya da hüzünlü bakışlara sahip genç yüzleri, bebeklerini kucaklayan genç anneleri, yıkık dökük ahşap evleri ve binaları, devasa arıları; ayrıca derin tonlu monokromatik kompozisyonları ve portrelerine titreşimli, canlı bir yüzey kazandıran, görüntülerine ise hareketli bir doku ekleyen “organik pikselleştirme” olarak tanımlanabilecek bir marker çizim tekniği yer alıyor.
Çakır sıklıkla — ama her zaman değil — resim ve çizimin geleneksel figür-zemin ilişkisini bir kenara bırakır; bunun yerine fotoğrafik portrelerde görülen kesintisiz, koyu bir arka plan kullanır. İki çalışmada ise sade bir fon yerine, uzak bir gökyüzünde karanlık ve hareketli bir betimlemeyi tercih eder. Bu tür bastırılmış sunum biçimleri, figürlerin içine kapandığı ya da bir tür boyun eğmişlik hissi taşıdığı izlenimini güçlendirir. Aslında Çakır’ın çevreleri çoğunlukla simsiyah, neredeyse boş, kırık dökük ya da yoksundur. Binalar ve çocuklarla birlikte betimlenen manzaralardaki gökyüzü bulutsuz, donuk gri bir tonda kalır. Her şeyin kayıp ya da eksik olduğu, melankoliyle örülü bir çevre duygusu hâkimdir.
Bu yapıtlar dizisinde ayrıca şiirsel bir anlatı hissi vardır — görünmeyen ya da sezilmesi güç, ama bugünkü âna katkıda bulunmuş pek çok olay ve deneyimin etkisini taşıyan bir anlatı. Bu imgelerin, izleyiciye doğrudan erişilemeyen insanlara, yerlere ya da yaşantılara ait deneyimlerin sonucu olduğu öne sürülebilir. Ancak Çakır’ın imge, yapı ve biçim dağarcığını titizlikle düzenlemesi sayesinde bu yapıtlar, başka bir dünyaya ait ya da maddi olmayan bir şeyi ima eder.
Bazı çalışmalarda sanatçı aşırı yakın planı tercih eder; yüzleri izole eder, sabit ve güçlü bakışlarla, izleyiciye yönelen bir karşılaşma yaratır. Bu noktada imge, sanatçının öznesine yöneldiği kadar izleyiciye de yönelir. Bir anlamda Çakır, belgesele yakın bir rol üstlenir — kendiliğinden anları yakalar, öznesine yaklaşır, onların özgüvenini ve farkındalığını açığa çıkarır. Arka plan olarak kullandığı bazı bina imgeleri ise terk edilmişlik ve çöküntüyle simgelenen bir varoluşun kalıntılarını andırır.
Ancak Çakır, belgeciyi yalnızca bir “tanık” olarak konumlandıran ya da gazeteciliğe özgü basit kısıtlılığıyla boğan bakışın dışına çıkar; özne ve izleyici arasında etkileşim kurabilmek için çeşitli bakış açıları sunar. Bazı durumlarda, bakışını öznenin bakışına dönüştürür — öznenin gözlem alanını kontrol etmesine izin verir. Bu da sanatçının görünmez denetimini geri plana iter ve özneyle izleyici arasında doğrudan bir diyaloğa alan açar. Çakır, sınırlı renk paletinin derin, bastırılmış tonlarını kullanarak bu doğrudanlık hissini pekiştirir; imgelerinde neredeyse meydan okuyan bir farkındalık ya da bilme hali görünür kılar.
Bazı çalışmalarda çocuklar başka bir yere, çerçevenin dışına bakar; izleyicinin göremediği bir sahneye dalmışlardır. Çocuklar ve yaşanılamaz binaların yer aldığı, kısmen ıssız bir manzara dizisinde kasıtlı bir hüzün, hatta belki de bir “Büyük Buhran” yankısı hissedilir. Bir yapıtında iki çocuk el ele tutuşur ama birbirine bakmaz; yüzlerinde kabullenmiş bir ifade vardır. Burada siyah beyaz figürler, kan kırmızısı bir arka plan önündedir. Bir diğerinde ise eski bir ahır benzeri yapının önünde şeker kamışlarını kutlayan iki çocuk görülür; bu kez renkler tersine çevrilmiştir — figürler kırmızı, zemin siyah beyazdır. Çakır’ın kullandığı iki renkli sistem, hem imgelerini seçmedeki titizliğini hem de olağanüstü çizim tekniğini vurgular
Ve sonra arı vardır. Aşırı büyük, neredeyse sürreal bir ton taşıyan arı. Sembolik değeri belirsizdir: bir sokucu, bir işçi, bir sürücü, bir bal üreticisi, bir tozlaştırıcı. “Tozlaşma, yaşam ağının temelidir; bitkilerin gıda üretmesini ve çiçeklerin tohum vermesini sağlar.” Arı birden fazla anlam taşıyabilir; ancak bu ölçekte, uzayda süzülürken ve tekrarla görünürken tehditkâr olmaktan çok dostane, hatta umut verici görünür.
Kapıyı Dışarıdan Kapattım sergisinde Sefa Çakır, izleyiciye nadir bir şey sunuyor: Kaygılarını ve bu kaygıların görselleştirme teknikleriyle nasıl geliştirildiğini ve ifade edildiğini içeriden görme olanağı. Bunu yalnızca çizim tekniğinin ve yüzeylerinin canlı biçimiyle değil; aynı zamanda bakış açısının, biçimsel indirgemeciliğinin, koyu ve derin renk tercihinin, yıkık binalar ve genç figürleri farklı duruşlarda — hüzünlü, lirik, kendinden emin ya da meydan okur biçimlerde — betimleyişinin bilinçli seçimiyle de ortaya koyuyor.