Gündem
Politika
Spor
Dünya
Ekonomi
Kurumsal
English
You are already subscribed to notifications.

Diyabetin bir başka gizli tipi: 'LADA diyabet'

Diyabet farkındalığının artırılmasının önemine dikkat çeken İç Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Temizel, “Diyabet, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen kronik bir hastalıktır. Diyabet hastalığına farkındalık oluşturmak amacıyla ilan edilen 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde, hastalığın yalnızca bilinen yönlerine değil gizli kalan tiplerine de dikkat çekmek önemlidir” dedi. Doç. Dr. Mustafa Temizel, diyabetin az bilinen ancak giderek artan bir formu olan LADA (Latent Autoimmune Diabetes in Adults) hakkında bilgi verdi.

ABONE OL
İSTANBUL, (DHA)-

Medicana International İstanbul Hastanesi'nden İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Temizel, diyabet farkındalığı kapsamında toplumun genellikle tip 1 ve tip 2 diyabeti bildiğini ancak ‘yetişkinlerin gizli otoimmün diyabeti’ olarak tanımlanan LADA tipi diyabetin de önemli bir sağlık konusu olduğunu belirtti. ‘LADA tipi diyabet, yetişkinlerde görülen diyabet vakalarının yüzde 3 ila 12’sini oluşturur’ diyen Doç. Dr. Mustafa Temizel, “Tıp literatüründe ‘tip 1.5 diyabet’ olarak da anılır. Ne tip 1 kadar hızlı seyreder, ne de tip 2 gibi sadece insülin direnciyle açıklanabilir. Bu nedenle tanı koymak oldukça güçtür” ifadelerini kullandı.

‘BELİRTİLER BENZER, TANI FARKLI’

Diyabetin tipi ne olursa olsun, hastaların yakınmalarının genellikle benzer olduğunu belirten Doç. Dr. Mustafa Temizel; ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara çıkma, yorgunluk, kilo kaybı, ellerde ve ayaklarda uyuşma, yaraların geç iyileşmesi, bulanık görme gibi belirtilerle seyredebileceğini söyledi. Doç. Dr. Mustafa Temizel açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bu benzerlik nedeniyle bazı tip 2 diyabet hastalarının aslında LADA hastası olduğu fark edilmeyebilir. Araştırmalar, tip 2 diyabet teşhisi konan bireylerin yaklaşık yüzde 14’ünün LADA tipi diyabet olduğunu göstermektedir. LADA’da otoimmün mekanizma tip 1’e benzer ancak hastalık yavaş ilerler ve genellikle 30 yaşın üzerinde ortaya çıkar. Bu nedenle ‘latent’ yani gizli diyabet olarak adlandırılır.”

‘ERKEN İNSÜLİN TEDAVİSİ KOMPLİKASYON RİSKİNİ AZALTIYOR’

Tip 2 diyabette tedavi sürecinin genellikle uzun süreli ağızdan alınan ilaçlarla başladığını belirten Doç. Dr. Temizel, “LADA’da durum farklıdır. LADA hastalarında başlangıçta tablet tedavisi uygulanabilir ancak birkaç ay içinde bu tedavi yetersiz hale gelir. Aslında bu hastalar erken dönemde insülin tedavisine ihtiyaç duyar. LADA hastası yanlışlıkla tip 2 olarak değerlendirildiğinde, uygun olmayan tedavi yüzünden beta hücre rezervi hızla tükenebilir ve komplikasyon riski artar. Çalışmalar, LADA hastalarının tip 2 diyabetli kişilere göre nöropati gelişimine daha yatkın olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte doğru teşhis ve erken insülin tedavisiyle mikrovasküler hastalık riski önemli ölçüde azaltılabilmektedir” dedi.

‘TANIDA LABORATUVAR TESTLERİ ÖNEM ARZ EDİYOR’

LADA tanısında en önemli kriterlerden birinin otoantikor testleri olduğunun altını çizen Doç. Dr. Temizel, “Anti-GAD, IAA ve ICA gibi antikorların varlığı otoimmün diyabeti işaret eder. En az bir antikorun pozitif olması, tanı açısından uyarıcıdır. Ayrıca C-peptid ölçümü ile pankreasın insülin üretim kapasitesi değerlendirilebilir. LADA hastalarında bu değer zamanla düşer; bu da insülin başlanması gerektiğini gösterir. Kişinin vücut tipi, kolesterol düzeyleri ve metabolik profili de LADA olasılığı konusunda yol gösterici olabilir. Özellikle zayıf yapılı yetişkinlerde LADA daha sık görülmektedir” diye konuştu.

‘TEDAVİDE AMAÇ, BETA HÜCRELERİNİ KORUMAK’

“LADA tipi diyabet için henüz kesinleşmiş bir tedavi algoritması bulunmamakla birlikte temel hedef, hem kan şekeri kontrolünü sağlamak hem de pankreastaki beta hücre rezervini korumaktır” diyen Doç. Dr. Temizel sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu süreçte erken tanı, düzenli takip ve kişiye özel tedavi planlaması büyük önem taşır. Tedavide amaç, sadece kan şekeri değerlerini normale döndürmek değildir; aynı zamanda hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, pankreasın kalan insülin üretim kapasitesini korumaktır. Bu da hastaların düzenli aralıklarla kontrol edilmesi, beslenme ve egzersiz programlarına uyum sağlaması, gerektiğinde zamanında insülin tedavisine geçilmesiyle mümkündür.”

Diğer Haberler

  1. 2025'te MHRS üzerinden 388 milyon 95 bin 539 randevu alındı
  2. ‘Bacak ağrısı kalp damarlarında tıkanıklığın habercisi olabilir’
  3. Alüminyum kabıyla yuttuğu hap, 4 yıl sonra akciğerinden çıkarıldı
  4. 'Şeffaf plaklar günlük yaşamı kısıtlamıyor'
  5. MSB: Hava Kuvvetleri'ne ait uçakla Adana'dan Malatya'ya karaciğer grefti ulaştırıldı
  6. ‘D vitamini fazlalığı, organ ve vücut sistem hasarına yol açabilir’
  7. ‘Türkiye’de her 100 çocuktan 10’unda disleksi görülüyor’
  8. Hastanelerde enfeksiyon kontrol komiteleri kurulacak
  9. Eşine karaciğerini bağışlayan koca: Canımdı, ciğerim oldu
  10. ‘Sabahları yorgun uyanmanın nedeni D vitamin eksikliği olabilir’

© Copyright 2025

DHA