Geri Dön
Gündem "Türkiye-Rusya ilişkileri yeni bir faza geçti"

"Türkiye-Rusya ilişkileri yeni bir faza geçti"

Dış politika uzmanları ve siyasi analistler, Türkiye ve Rusya ilişkilerini Demirören Haber Ajansı’na (DHA) değerlendirdi. S-400 Hava Savunma Sistemleri’nin alınması ile yeni döneme geçildiğini belirten uzmanlar, söz konusu ilişkilerin savunmadan, turizme, enerjiden ticarete birçok alanda gelişeceğini söyledi.

"Türkiye-Rusya ilişkileri yeni bir faza geçti"

Türkiye’nin son dönemde Rusya ile yaptığı ekonomik, askeri, kültürel ve daha birçok alanda yaptığı işbirliği, dikkat çekiyor. Özellikle son dönemde Amerika’nın Patriot Hava Savunma Sistemlerini Türkiye vermemesi üzerine ulusal güvenliği için yeni bir arayışa geçen Türkiye’nin Rusya’dan S-400 tipi Hava Savunma Sistemi satın alması, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da pekiştirdi. S-400’lerin alınmasının hemen ardından Amerika Birleşik Devletleri’nin F-35 tipi savaş uçağı teslimatını askıya alması ile yeniden Türkiye’nin gözü Rusya’ya çevrildi. Bu arayış üzerine açıklama yapan Rus devlet savunma sanayisi şirketi Rostec'in genel direktörü Sergei Chemezov, Moskova'nın SU-35 savaş uçaklarının teslimi konusunda Ankara ile bir anlaşma yapabileceğini söyledi. Ardından iki ülkenin gerek Suriye’deki işbirliği gerekse de Doğu Akdeniz’de enerji konusundaki tavırları, iki ülke arasındaki işbirliğine dikkatleri çekti. Daha önce Türk Hava Kuvvetleri’nde önemli çalışmalara imza atan İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Rusya üzerine birçok araştırma yapmış tarihçi yazar Dr. Mehmet Perinçek ve siyasi analist Serdar Sement, iki ülke arasındaki ilişkileri DHA'ya değerlendirdi.

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Türkiye ve Rusya’nın tarihe yön veren ülke olduğunu ve süreç içinde zaman zaman karşı karşıya gelseler de emperyalizme karşı birlikte mücadele verdiğine dikkat çekerek, şunları söyledi: "Türk Kurtuluş Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin yapmış olduğu askeri ve ekonomik yardım Türk halkı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Özelikle TBMM kurulduktan sonra ilk defa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna doğru giden yeni Türk Devleti’ni yani Ankara hükümetini tanıyan Sovyetler Birliği hükümeti olmuştur. Bu bakımdan 1920 Türkiye – Sovyetler Birliği Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması devrim niteliğindedir. O tarihten sonra Türkler ve Ruslar bir daha savaşmamıştır. Soğuk savaş sonrası Sayın Putin ve Erdoğan arasındaki işbirliği, Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik işbirliğini 30 milyar doların üzerine taşımıştır. Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını Rusya üzerinden temin etmesi iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırmıştır. Bugün gelinen noktada askeri işbirliğine doğru gidilmesi, Türkiye ve Rusya ilişkilerindeki gidişatın mahiyetinin de değişmesi açısından önemli bir vesile teşkil etmiştir."

'TÜRKİYE- RUSYA İLİŞKİLERİNİN YENİ BİR SÜRECE DOĞRU EVRİLDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİZ'

Suriye’deki gelişmeler ve hakkında da konuşan Prof. Dr. Caşın, "2015 senesinde Rusya Suriye’de askeri güç kullanıma girmiştir. Takiben Türkiye- Rusya ve İran arasındaki Astana süreci de Suriye’de iç savaşın durdurulmasında önemli bir unsur olmuştur. İdlib’teki çatışmalar Türkiye ve Rusya’yı rahatsız etmekle birlikte geneline bakıldığında Türkiye – Rusya ve İran’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti etmektedir ve o bakımdan Türk – Rus ilişkileri yeni bir ivme kazandırmıştır. Elbette Rusya’nın Doğu Akdeniz’de olması yeni süreci de ortaya koymuştur. O da şu Türkiye’nin kendi hakkı olan Doğu Akdeniz’deki enerji politikalarının üretilmesinde, Güney Kıbrıs yönetiminin yaptığı sondaj çalışmalarına karşı ABD’nin ve Avrupa Birliği’ne karşı çıkmasına Rusya çok önemli bir teklifle geldi. Rusya Enerji Bakanı Yardımcısı'nın Türkiye’nin Gazprom ile birlikte Doğu Akdeniz’de ortak gaz çıkarma ortaklık teklifinin, enerjinin Doğu Akdeniz’e doğru da işbirliğini getirdiğini görmekteyiz. Akkuyu Nükleer Santralini de devreye koyduğumuzda 2 ülke arasındaki işbirliğinin daha büyük kapasiteye doğru gittiğini görebiliriz" dedi.

Caşın, "Türkiye haklı olarak ABD’den alamadığı Patriot füzelerine karşı S-400 füzelerini almıştır. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın kararlı tutumu, füzelerin Ankara Mürted Hava Üssünde eğitimine başlanması ile sonuçlanmıştır. Tabii burada ABD yönetiminin sert bir tepkisi karşımıza çıkmıştır. Özellikle ABD’nin F-35 teslimatını askıya alması Türkiye’yi son derece üzmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, F-35’lerin verilmediği takdirde Türkiye’nin alternatif kaynaklardan biri olan Rusya’ya sıcak bakması ve Rusya'nın da SU-35 uçaklarını teslim etmek istemesi... Netice itibari ile Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin yeni bir sürece doğru evrildiğini söyleyebiliriz. Önümüzdeki günlerde Türkiye – Rusya arasında yeni işbirliği anlaşmalarının enerjiden kültüre, askeri ve teknoloji alanında daha yoğun işbirliğinin şimdiden gündeme geleceğini söyleyebiliriz" diye konuştu.

'TÜRKİYE ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPMAKTADIR'

Türkiye ve Rusya arasındaki turizm potansiyeline de dikkat çeken Prof. Dr. Caşın, "Özellikle Türkiye’de turizm anlamında yaklaşık 6 milyon Rus turistin Türkiye’ye gelmesi, Rus halkının Türk halkı ile birlikte aynı kültürü paylaşması, aynı değerlerde birbirlerini tanıma fırsatı vermiştir. Bu bakımından 2 ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin içinde halklar arasında birbirini tanıma, birbirlerine saygı unsurunun da turizm yoluyla geliştiğini görüyoruz. Türkiye – Rusya ilişkilerinde turizmin de çok büyük bir katkısı olmuştur. Sonuç itibari ile Türkiye – Rusya ilişkilerinin, Kafkasya, Karadeniz, Balkanlar, Akdeniz ve Ortadoğu’da önemli bir denge unsuru olduğunu ama burada da Türkiye’nin bir şekilde batı ile entegrasyonunu koparmadığını görmekteyiz. Türkiye önemli bir NATO üyesidir. İttifaka yükümlülüklerini yerine getirmektedir ama Rusya ile de hayati çıkarları doğrultusunda işbirliği yapmaktadır ve yarın da bu işbirliği devam edecektir" dedi.

'SIKINTILARI AŞMAK İÇİN RUSYA İLE İŞBİRİLİĞİNE İHTİYACI VAR'

Araştırmacı yazar ve akademisyen Dr. Mehmet Perinçek ise Türkiye ve Rusya’nın 20. Yüzyılın başında geçtikleri sürecin aynısın bugün de yaşadığını belirterek, "O zaman Türkiye bir kurtuluş savaşı veriyordu. Rusya’da bir ekim devrimi olmuştu. Yabancı işgali söz konusuydu. İki ülkede o dönemde birbirlerine muhtaçtı. İki ülke de birbirlerine sarılarak, işbirlikleri ile kendi toprak bütünlüklerini sağlayarak işgalci kuvvetleri kovdular. Aslında bugün yaşadığımız süreç de benzer bir süreç. İki ülke de Batıdan gelen benzer tehditler altında. İki ülke kuşatma altında, Türkiye’nin toprak bütünlüğü tehdit altında. Dolayısı ile bu ortak çıkarlar temelinde iki ülkenin birbirleriyle işbirliği halinde bu tehditleri bertaraf etmeye imkanına sahipler. Türkiye açısından bakacak olursak, Türkiye kendi toprak bütünlüğünü sağlamak açısından, içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları aşmak için Rusya ile işbirliğine ihtiyacı var. Aynı durum Rusya için de geçerli. Onlar da Türkiye’ye muhtaç diyebiliriz" dedi.

'SURİYE’DEKİ İŞBİRLİĞİNİN TEMEL İLKESİ SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ'

"Türkiye ile Rusya'nın bir defa en temel işbirliği noktası tabii ki Suriye’dir" diyen Perinçek, "Suriye’deki işbirliğinin temel ilkesi de Suriye’nin toprak bütünlüğü. O zaman biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan unsurları ' bu 2 ülke nasıl bertaraf eder?' bunu görmek lazım. 2 nokta var bu konuda. İlki yobaz terör diyebileceğimiz aşırı dinci örgütlerin faaliyetleri ve 2’incisi de Türkiye ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PKK/PYD gibi bölücü terör örgütlerinin faaliyetleri. 2 ülke ve Astana süreci ile İran ve Şam’ı da ekleyebiliriz. Bunların bir araya gelerek, terör unsurlarını bertaraf etmesi lazım. Birinci nokta, yobaz terör dediğimiz terör İdlib’te odaklanmış durumdadır. Burada Türkiye bizzat kendi çıkarlarından hareketle HTŞ gibi örgütleri oradan yuvalarını ortadan kaldırmak zorundadır. Burada Rusya ve İran ile işbirliği yapmak zorundadır. Bunu kendi çıkarı adına yapmak zorundadır. Çünkü HTŞ ve PKK’ da aynı kuvvetten beslenmektedir. Buradaki İdlib’teki terör odaklarının ortadan kaldırılmasının ardından sıra Fırat’ın doğusuna gelebilecektir. Türkiye, hem Rusya ile İran ile ilişkilerini pekiştirerek el birliği ile de daha sonra Fırat’ın doğusundaki bölücü terör örgütleri ortadan kaldıracak bir zemine sahiptir" diye konuştu.

'TÜRKİYE İLE RUSYA DOĞU AKDENİZ’DE DE İŞBRLİĞİ İMKANINA SAHİPTİR'

Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Rusya’nın benzer tehditlere karşı karşıya olduğunu ifade eden Dr. Perinçek, "Biliyorsunuz, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Güney Kıbrıs neredeyse bir pakt oluşturmuş durumdalar, tatbikatlar yapıyorlar, Türkiye’nin orada gaz arama faaliyetlerini engellemeye çalışıyorlar. Diğer taraftan da Amerika, Güney Kıbrıs’ı Rusya’ya karşı kışkırtmaya çalışıyor. Yunanistan’ı da Rusya’ya karşı kullanmaya çalışıyor. İngiliz üsleri vardır, oradaki İngiliz üsleri her geçen gün daha fazla uçak ve askeri destekle beslenmektedir. Bunlar yine Rusya’ya karşı faaliyetlerdir. Dolayısı ile Türkiye ve Rusya Doğu Akdeniz’de de işbirliği imkanına sahiptir. Rusya’nın enerji bakanı buradaydı. O da enerji konusunda işbirliğine açık olduğunu söylediler. O zaman şunu söyleyebiliriz. Türkiye Doğu Akdeniz’de Karadeniz’i birleştirerek tek bir çizgi görerek karşılıklı adımlar atabilirler. Rusya, KKTC ve Kıbrıs konusunda bazı adımlar atar. Bunun karşısından Türkiye de Kırım konusunda bazı adımlar atarak iki tarafta hem birbirlerinin güvenini kazanmış olurlar ve birbirlerini destekleyerek kendilerine yönelen tehditleri engelleyerek bir cephe hattı oluşturabilirler" İfadelerini kullandı.

'ASTANA SÜRECİ, KARABAĞ SORUNUNA UYGULANABİLİR'

Perinçek, "Son olarak da tabii Kafkasya’da önemlidir. Yine Türkiye ve Rusya’nın işbirliği için orada da bir zemin bulunmaktadır. Bugün Ermenistan’daki batı yanlısı iktidar Rusya’yı rahatsız etmektedir. Bununla birlikte Türkiye de Rusya’yı Karabağ ve Kafkasya konusunda meselelerde daha fazla kendi tarafına, Azerbaycan’ın tarafına çekme imkanına sahiptir. Yine Astana süreci, Karabağ sorununa uygulanabilir. Nasıl Suriye’deki sorunları çözmede adımlar atıldıysa Karabağ konusunda böyle bir zemin vardır. Rusya’nın, Ermenistan’daki batı yanlısı iktidara tepkisini, Türkiye uluslararası planda bölgenin barışı ve Türkiye’nin kendi milli çıkarları lehine değerlendirebilir" diye konuştu.

'F-35’LERİN VERİLMEMESİNDEN DOLAYI SU-35’LERİN TERCİH EDİLMESİ SÖZ KONUSU'

Tarihçi ve araştırmacı yazar Dr. Mehmet Perinçek, Türkiye’nin Rusya’da S-400 hava savunma sisteminin alınmasının ardından savunma alanındaki ilişkilerin de daha gelişip ileri bir düzeye taşınacağını belirterek şunları söyledi: "Bugün Türkiye fiili olarak NATO üyesi ama diğer taraftan da NATO tehdidi ile karşı karşıya. Yani bugün Türkiye’de yaşadığı sorunlar, Amerika’nın PKK’ya, PYD’ye tonlarca silah göndermesi, diğer taraftan Türkiye’ye haklı olduğu halde uçak ve savunma sistemlerini vermemesi Türkiye’yi olası bir batı ile çatışma durumunda NATO’dan bağımsız bir silah sistemi ihtiyacını ortaya çıkarıyor. Türkiye bunu nasıl aşacak, birincisi tabii en güzeli kendisinin üretmesi ama bunu yapana kadar da belirli ülkelerle işbirliği yapması gerekiyor. Burada Rusya’nın S-400 sistemi çok önemli. Türkiye’nin bu tercihi bir defa sadece S-400’lerin daha iyi özelliklere sahip olmasından kaynaklanmıyor. Evet S-400’ler, Patriot’lara göre çok daha iyi ama Türkiye burada bir tercih yapıyor. Bir taraftan Atlantik’ten koparak Avrasya’da yerini almış olduğunu ilan etmiş oluyor. Önümüzdeki süreçte de bunun uçak alanına yansıyacağını görüyoruz. F-35’lerin verilmemesinden dolayı SU-35’lerin tercih edilmesi söz konusu. Enerji bakanı buradaydı. Sivil uçak alanında birlikte çalışabileceklerini söylediler. Bunun sadece satın alınması değil, teknolojisinin de alınarak birlikte üretim yapılması da söz konusu. Dolayısı ile Türkiye açısından S-400 meselesi hayati bir konudur. Bu ilişki ve işbirliğinin daha da derinleştirilmesi Türkiye açısından kaçınılmazdır ve çok da doğru bir yöndür."

'S-400’LERİN ALINMASI İLE BİRLİKTE YENİ BİR FAZA GEÇTİK'

Siyasi analist Serdar Sement de "Çok ciddi bir sarsıntı ara geçiş evresindeyiz diye düşünüyorum. Bu geçiş evresinde Rusya ile yeni bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. Uçak düşürmüştük 2015 Kasım'ında. Bunun ertesinde S-400’le birlikte yeni bir faza geçildi. diyebiliriz. Biz büyük küresel güçler de ilişkiye girmek, onlarla uzun vadeli güvenilir ortak, güvenilir verimli ortak olmak bakımından ilk sicile sahip bir ülkeyiz. Rusya karşı da bu daha fazlasıyla geçerli. Rusya ile yeni bir evredeyiz ve bu evrenin iyi, doğru, sağlam bir başlangıçla bir temelle başlatılması ileri için daha hayırlı olacak gibi geliyor bana" ifadelerini kullandı.

Sement, şöyle devam etti: "Türkiye - Rusya ilişkilerinde ayrıca şöyle bir yapılanma var. Devletten devlete antlaşmalarla yürütülen enerji ve sıkılaştırılmış devletin denetimine alınmış Turizm ve Ekonomik İşbirliği. Böyle bir mekanizma ile yürüyoruz Rusya ile. Bunun biraz daha bu çerçeveyi alınmak suretiyle askeri ve diplomatik bürokrasinin, sivil bürokrasinin rahatça yürütebileceği, politik direktifler altında işitebileceği ve ekonomik aktörleri daha geniş iştirakle bu ilişkileri yürütebileceği bir zemine kaydırma olması lazım. Şimdi biz Amerika ile ilişkilerde aslında küresel liberal bir aktörle etkileşime girmiştik ama bizim 1950'lerden gelen NATO ve savunma Ekonomik İşbirliği anlaşmalarımız var Amerika ile. Bunlar ziyadesi kapalı devre yürütüldü. Bunu askerler ve diplomatlar bildi. Ne bizim parlamentomuz, ne siyasi partilerimiz, ne de akademisyenlerimiz, bir türlü halka halka genişleyemedi. O kapalı devrelik, üstüne çökmeye ulaştı. Savunma ekonomik işbirliği anlaşması ile yürüttüğümüz ABD ilişkileri, darbeye iştirak eden Amerikan askerleri ve diplomatları şekilde maalesef insanlık dışı çok kötü bir yapılanmaya doğru evrildi. ABD ile ilişkilerimiz kapalı devre yürütüldüğünde kendi üstüne çöktü, kötülük üretir hale geldi. Bizim Rusya ile ilişkilerde bu hatayı tekrarlamamız lazım. Siyasi partilere, siyasi elite, akademisyenlere, iş dünyasına bunun en geniş ölçüde açılıp işletilmesi lazım. Türk – Amerikan ilişkilerin iktisadi kanadına baktığınızda da Türkiye’de birkaç holding, Amerika’da belli şirketlerin ortak üreticisi olabildi. Sigarada dağıtıcılığını aldı. Bankacılıktaki ortaklıklar hep kapalı devre siyaset ve ekonomi üretti. Artık modern dünyada 5 büyük holdingin, Amerikalı 5 büyük holding ile kurduğu iktisadi ilişkiden pek fayda gelmiyor. Mesela Güney Kore, Japonya, Çin. Bunlar 50 bin tane KOBİ’nin bu ülkede 50 bin KOBİ ile eşlemesini hedefliyorlar. Bizim Rusya ile ilişkilerimizde de esas başlatıcı, halklar arasındaki diplomasi ve iktisadi işbirliği oldu. Türk – Rus ilişkilerini resmi kanadı, gecikmeli geldi. Asıl ilişkiyi Berlin duvarı yıkıldıktan sonra Rus halkı Türkiye’ye yöneldi. Biz hep övünüyoruz. 30 bin küsür AB’nin burada doğrudan yatırımcı şirketi var diye. Ama 38 bin tane Türk - Rus ilişkiye geçmiş iktisadi aktörler var. Hiçbir pürüz olmuyor. Bu geniş tabanlı ilişkilerin arkasında da siyaset kurumunun Rus –Türk ilişkilerini bir çerçeveye alması çok önemli."

'SAĞLAM ÇERÇEVEYE OTURTULMUŞ TÜRK- RUS EŞLEŞMESİNDEN ÇOK ÜMİTVARIM'

Sement, "Türk- Rus eşleşmesi Cumhuriyet’in karıldığı o harcın içinde vardır. Türk- Rus eşlemesi ağır sanayide işbirliği, tarıma dayalı endüstrilerde işbirliği şeklinde daha geniş tabana yayılıdır. Bizim ilk ağır sanayi hamlelerimizin hepsinde Rusya’nın imzası vardır. Kağıtta, şekerde, camda bize akademisyenler ve iş bilir mühendisler göndermişlerdir. Onlarla birlikte bu temeller atıldı. Demir-çelik de, alimünyumda, petro- kimyada, ham petrol rafinajında biz hep Ruslarla yürüdük. Bu temel çok ziyadesi ile sağlam bir temel. Bunun siyasette, eko-politik eşleşmesinde de Rusya bizden hep kaideli devlet, düzenli orduya dayanan devleti bize dikte ederek bizden bunu beklemiştir. Amerika ise bizden, siyaset kurumu üzerinde askerlerin vesayeti, denetimsiz devletin ve idarenin desantrelize (yerelleşme) edilmesi baskıları, sürekli borçlanan, sürekli tüketen bir orta sınıf. Dolayısı ile Amerika için biz neydik bilemeyeceğim ama bizim için Amerika 1950’den, verimli, meşru, bizi ileriye taşıyan bir ortaklık tesis edemedi. Sağlam bir çerçeveye oturtulmuş Türk – Rus eşleşmesinden ben çok ümitvarım" diye konuştu.