Cevdet Yılmaz: İklim kanunu ile ilgili tezviratlarla kamuoyunun kafası karıştırılmaya çalışılıyor
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Emisyon, iklim kanunu çerçevesindeki en önemli yaptığımız iş aslında. Emisyon Ticaret Sistemi kuruyoruz. Bu sistemi kurduğumuz zaman Avrupa'ya gidecek vergiler, Türkiye içinde kalmış olacak. Bu fonda birikecek. Bu fonu da biz sanayinin veya sektörlerin yeşil dönüşümü için sanayiye geri vereceğiz. Hiçbir şekilde bu kanunla ilgisi, alakası olmayan tezviratlarla maalesef kamuoyunun kafası karıştırılmaya çalışılıyor" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Nevşehir'de düzenlenen Uluslararası Jeotermal Yatırım Zirvesi'ne katıldı. Burada açıklamalarda bulunan Yılmaz, "Jeotermal enerjinin ülkemiz açısından önemi ve sunduğu fırsatlar çok değerli. Ancak az önce de vurgulandığı üzere jeotermal, enerjiden ibaret değil. Jeotermalin çok geniş bir yelpazede kullanımı söz konusu. Biraz hayvanlara benzetiyorum. Etinden, sütünden, iç organlarından, derisinden, birçok şeyinden faydalanırız hayvanların. Jeotermal de böyle bir şey. Enerjiden turizme, sağlığa, madenlerin işlenmesinden seracılığa, tarım alanına varıncaya kadar çok çeşitli alanlarda kullanımı mümkün bir kaynaktan bahsediyoruz. Değişik derecelerde aynı suyu çok farklı alanlarda bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek mümkün. Bu bir nimet gerçekten. Birçok farklı alanda değerlendirebileceğimiz bir nimet. Diğer yandan yenilenebilir bir kaynak. Bu da çok kıymetli. Akılcı kullanırsanız, doğru kullanırsanız bir defa değil, defalarca kullanabileceğiniz bir kaynak" diye konuştu.
'BÜTÜNCÜL BAKIŞ AÇISI GEREKİYOR'
Jeotermal enerjinin önemine değinen Yılmaz, "Bu alana bütüncül bir bakış açısı gerekiyor. Jeotermal için ve sürdürülebilirlik eksenli bir bakış açısı lazım. Sadece bir bakanlığın, bir kesimin bakış açısıyla jeotermale yaklaşmamız doğru değil. Enerji Bakanlığımızdan Tarım Bakanlığımıza, Sağlık Bakanlığımızdan Sanayi Bakanlığımıza, birçok bakanlığın bir araya gelerek sadece kamunun da bir araya gelmesiyle olacak bir şey değil. Özel kesimle, sivil toplumla, yerel yönetimle, akademisyenlerle hep birlikte bu bütüncül bakış açısını ortaya koymalıyız. Düzenlemelerimizi, teşviklerimizi, planlamalarımızı da buna göre şekillendirmeliyiz" dedi.
'ELEKTRİK ÜRETİMİNE İMKAN SAĞLAMAK ÇOK ÖNEMLİ'
Enerji ihtiyacı ile ilgili açıklamalarda bulunan Yılmaz, şöyle konuştu: "Nüfus artışı, sanayileşme, yaşam standartlarındaki yükseliş, küresel ölçekte enerji talebini sürekli artırıyor. Fosil kaynakların yüksek maliyeti, çevreye etkileri, karbon salınımı gündemi, bütün bunları düşündüğünüzde elektrik enerjisine olan ihtiyacın giderek daha fazla artacağı açık. Önümüzdeki 10 yıl içinde elektrik talebinin yılda ortalama yüzde 3,5 büyümesi bekleniyor. Yeni teknolojiler, özellikle yapay zeka, veri merkezleri gibi teknolojiler, elektriğe olan ihtiyacı daha da artıracak gibi görünüyor. Dolayısıyla elektrik üretimini artırmak, bunu da daha fazla yenilenebilir kaynaklarla gerçekleştirmek durumundayız. Bu anlamda yer altındaki sıcak su ve buharın kullanımıyla elektrik üretimine imkan sağlamak çok kıymetli. Bu bir yenilenebilir kaynak. Doğru kullandığınızda yenilenebilir bir kaynak. Diğer rüzgara göre, güneşe göre de şöyle bir avantajı var jeotermalin; gece gündüz, dört mevsim bundan elektrik üretmeniz mümkün. Dolayısıyla bazınıza, elektrik bazına doğrudan katkıda bulunuyor. Diğer yenilenebilir olan kaynaklar için de bir alan açmış oluyor. Bu yönüyle de çok kıymetli. Hem yenilenebilir bir kaynak hem de istikrarlı bir kaynak."
'ÖNEMLİ AVANTAJLARI SÖZ KONUSU'
Jeotermal enerjinin farklı sektörlerde kullanılabileceğini belirten Yılmaz, "Jeotermalin sadece enerjide değil, tarımdan sanayiye, turizmden sağlığa pek çok alanda kullanımı söz konusu. Konutlarda ısıtmadan seracılığa, şehir ölçekli sistemlerden endüstriyel süreçlere kadar geniş bir yelpazede çözümler sunuyor. Diğer taraftan düşük karbon salınımı sayesinde iklim değişikliğiyle mücadelede de önemli avantajları söz konusu. Bütün dünya gibi bizim de biliyorsunuz; iklim konusunda hedeflerimiz var. Gelişmiş olan ülkeler mevcuttan azaltım hedefi koyuyorlar. Gelişmekte olan ülkeler ise projekte edilen, tahmin edilen artış oranından azalış taahhüdünde bulunuyorlar. Biz kinci gruptayız ve bu taahhütlerimizi hep birlikte yerine getirmek durumundayız. Dünyayı tabii ki daha çok kirletenlerin sorumluluğu daha fazla. Gelişmiş dediğimiz ekonomiler maalesef bugüne kadar dünyaya büyük bedeller ödettiler. Fosil yakıtlarla gelişimlerini büyük oranda tamamladılar. Şimdi farklılaştırılmış ama ortak sorumluluklar kavramıyla hepimizin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Gelişmiş dediğimiz ekonomilerin daha çok finans desteği ve teknoloji desteğiyle diğer dünyanın geri kalanına mutlaka burada katkıda bulunması gerekiyor. Ama biz de yapmamız gerekeni ihmal etmemek durumundayız" dedi.
'YEŞİL EKONOMİ, MAKROEKONOMİK İSTİKRARIMIZ AÇISINDAN KIYMETLİ'
Jeotermal enerjinin ülke ekonomisine katkısı olacağını ifade eden Yılmaz, "Şöyle şanslı bir konumu var Türkiye'nin. Türkiye cari açık veren bir ülke. Cari açığımızın kaynağına baktığınızda büyük oranda emtia, petrol başta olmak üzere emtiadan kaynaklandığını görüyorsunuz. Yeşil dönüşüm hedeflerini gerçekleştiren bir Türkiye aynı zamanda enerjiyi daha verimli kullanan, yerli yenilenebilir enerjinin payını artıran bir Türkiye demek. Bu da aslında cari açığımızın düşmesi demek. Yeşil ekonomi, yeşil dönüşüm bizim makroekonomik istikrarımız açısından da çok kıymetli. İhtiyacımızı azaltıyor. Özel sektörün de rekabet gücünü artırıyor. Çünkü enerjiyi verimli kullandığı zaman, etkili kullandığı zaman bu da enerji maliyetlerini düşürerek özel sektör için rekabet gücü sağlıyor. Hem işletmelerimiz için hem ekonomimiz için son derece kıymetli" diye konuştu.
'AMACIMIZ MAKRO İSTİKRARIMIZI GÜÇLENDİRMEK'
Yılmaz, şöyle konuştu: "Bazen gereksiz tartışmalar duyuyoruz. Hiç olmayan hani mesela iklim kanunumuz var meclisimizin gündeminde. İçinde hiçbir şekilde olmayan birtakım hususlar varmış gibi gösterilerek kamuoyunda farklı algılar oluşturuyor. Bizim amacımız net, ülkemizde yeşil dönüşümle enerjiyi daha verimli kullanarak hem işletmelerimizin rekabet gücünü artırmak hem de ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltarak cari açığımızı aşağı çekmek, makro istikrarımızı güçlendirmek."
'EMİSYON TİCARET SİSTEMİ KURUYORUZ'
2026 yılında emisyon düzenlemesinin yürürlüğe gireceğini belirten Yılmaz, "Ülke içinde bir Emisyon Ticaret Sistemi oluşturmazsak, firmalarımız Avrupa'ya vergi ödemek zorunda kalacaklar. Belli sektörlerde Avrupa'ya ihracat yapan şirketlerimiz, Avrupa'ya vergi ödemek zorunda kalacaklar. Emisyon, iklim kanunu çerçevesindeki en önemli yaptığımız iş aslında. Emisyon Ticaret Sistemi kuruyoruz. Bu sistemi kurduğumuz zaman Avrupa'ya gidecek vergiler, Türkiye içinde kalmış olacak. Bu fonda birikecek. Bu fonu da biz sanayinin veya sektörlerin yeşil dönüşümü için sanayiye geri vereceğiz. Dolayısıyla bizim yaptığımız oradaki kurgu bu şekilde. Hiçbir şekilde bu kanunla ilgisi, alakası olmayan tezviratlarla maalesef kamuoyunun kafası karıştırılmaya çalışılıyor. Burada eskilerden, 'bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak' diye bir söz var. İncelemeden, bakmadan, detayını görmeden algılarla, sosyal medya üzerinden, medya üzerinden algılarla değerlendirmeler yaşanabiliyor. Benim tüm ilgililerden istirhamım şu; açsınlar bu kanunları okusunlar, detayına baksınlar. Teknik arkadaşlarımızdan bilgi alsınlar. Ondan sonra yine eleştireceklerse eleştirsinler. Ona saygı duyuyoruz elbette. Ama içeriğini bilmeden, ne olduğunu bilmeden imajlarla, algılarla yapılan eleştirilerin sağlıklı olmadığını herhalde hepimiz kabul ederiz" diye konuştu.
'DÜNYADA JEOTERMAL ENERJİDE DÖRDÜNCÜ KONUMDAYIZ'
Jeotermal enerjinin kurulu gücüne değinen Yılmaz, "Jeotermal enerjiye yönelik küresel ilgi artarken, bu kaynak yenilenebilir enerji yatırımları arasında giderek daha fazla yer bulmaktadır. 2024 yılı itibariyle dünyada jeotermal enerji kurulu gücü 17 bin megavata ulaşmış durumda. Uluslararası Enerji Ajansı'nın öngörülerine göre önümüzdeki 25 yıl içinde jeotermal enerjinin küresel yenilenebilir enerji içindeki payının bugünkü yüzde 0,5 düzeyinden yüzde 3 ila 5 aralığına çıkması bekleniyor. Enerji pastası büyüyecek, bunun için de jeotermalin payı ciddi oranda artacak. Dolayısıyla önemli bir dönüşümden bahsediyoruz. Mevcut kapasitenin büyük bölümü ABD, Endonezya ve Filipinler’le birlikte ülkemizde yoğunlaşmış durumda. Dünyada jeotermal enerjide dördüncü konumdayız. Ülkemizde yapılan etütler şunu gösteriyor; bugün 1734 megavat olan kurulu gücümüzü ilk etapta 40 bin megavata kadar yükseltmemiz mümkün. Giderek bunun daha da üstüne çıkarmamız mümkün. Bu hakikaten çok kıymetli. Güneşten, rüzgardan bu anlamda çok daha değerli bir yenilenebilir enerji kaynağından bahsediyoruz. Bugün 66 jeotermal santralimizle dünyada dördüncü, Avrupa'da birinci konumdayız. Ama bu yetmez, gerçekten çok hızlı bir atılım yapmamız gerekiyor bu alanda" dedi.
'50 BİN KİŞİYE İSTİHDAM SAĞLAMIŞ DURUMDAYIZ'
Jeotermal enerjinin işgücüne önemli desteği olduğunu kaydeden Yılmaz, "Bugüne kadar ülkemizde 150 ana tedarikçi ve 350'ye yakın alt imalatçının oluşturduğu bir ekosistemle jeotermal enerjide 50 bin kişiye istihdam sağlamış durumdayız. Jeotermal enerji tesislerinde de yüzde 55'lere varan oranda bir yerlilik de oluşturmuş durumdayız. Bu da çok kıymetli gerçekten. Jeneratör, güç elektroniği, gaz türbini, egzoz sistemi, yağlama sistemi, hız kontrol sistemi ve buhar enjektörü gibi aksamlar yerli üretilebilir hale gelmiş durumda. Bunların yanı sıra Türkiye'de jeotermal kaynaklar özellikle seracılıkta kullanılarak tarımsal üretime de büyük katkı sağlıyor" diye konuştu.
'JEOTERMAL KAYNAKLARLA 10 BİN DEKAR SERA ISITILMAKTADIR'
Cevdet Yılmaz, şöyle konuştu: "Türkiye genelinde bugün jeotermal kaynaklarla 160 bin konut eşdeğeri yapı ve yaklaşık 10 bin dekar sera ısıtılmaktadır. Bunun sayısını da artırmak durumundayız. Nevşehir gerçekten bu anlamda bir model ilimiz bence. Jeotermalin hem enerjide hem turizmde hem tarımda kullanıldığı, bütüncül bir bakış açısıyla, sürdürülebilir bir bakış açısıyla kullanıldığı model bir ilimiz, sembol ilimiz olma yolunda. Diğer yandan doğal mineralli sular, içme suyu ve sağlık turizmi açısından da katma değeri artırma imkanı sunuyor. Termal turizmde 53 termal turizm merkezi ve 4 kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesiyle altyapı her geçen gün gelişiyor. Ülkemizde şu anda yaklaşık 20-23 milyon kişiye ev sahipliği yapan 520'den fazla aktif kaplıca, 'spa' dediğimiz tesis mevcut. Bu tesisleşme Türkiye'yi jeotermalin termal uygulamaları alanında dünya sıralamasında ilk 3'e taşımış durumda."
AK PARTİ NEVŞEHİR İL BAŞKANLIĞI'NI ZİYARET ETTİ
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Nevşehir'de düzenlenen Uluslararası Jeotermal Yatırım Zirvesi'nin ardından valilik ve çeşitli ziyaretlerde bulundu. Son olarak geldiği AK Parti Nevşehir İl Başkanlığı'nda açıklamalarda bulunan Yılmaz, "Son 22 yılda dünya ekonomisi ortalama yüzde 3.3- 3.4 büyürken Türkiye ekonomisi yüzde 5.3 büyümüş, yıllık ortalama. Bu bir yıl için düşük bir fark gibi görülebilir ama 20 yıl, 22 yıl böyle bir farkı koruduğunuz zaman ülkeyi bir başka yere getirmiş oluyorsunuz. Asıl o farkı oluşturan, ülkenin bir yerden çok farklı bir yere gitmesini sağlayan o 1.5- 2 puanlık fark. Bunu AK Parti başardı. Bugün tabii ki dünyada sıkıntılar var, ülkemizde sorunlar var. Hangi ülkede sorun yok? Bütün dünya sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Dünyada o eski dönem yok. Yani eski bazı dönemlerde dünya ekonomisinin çok hızlı büyüdüğü, dünya ticaretinin çok geliştiği bir dönemde değiliz. Bir taraftan ticaret savaşları yaşanıyor. Bir taraftan jeopolitik gerilimler, savaşlar yaşanıyor. Bloklar arası çatışmalar var. Çin ve ABD başka birtakım çatışmalar. Bütün bu ortamda, 'dünya ekonomisi bugün 2.5 büyüyecek' diyorlar. Ortalamanın altında. Dünya ticareti o kadar bile büyümeyecek. 1.7 büyüyecek diyorlar. Hatta bazı kurumlar 'negatife gidecek' diyorlar. Böyle bir ortamdayız. Dünyayı bir defa görmeden, dünyanın halini, gidişatını görmeden hiçbir ülkenin ekonomisini değerlendirmek doğru değil" ifadelerini kullandı.
'450 BİN HAK SAHİBİNE KONUT VERECEĞİZ'
Pandemi etkilerinden sonra ülke olarak çok daha yüksek bir performans sergilendiğini ifade eden Yılmaz, "Diğer yandan tarihimizin en büyük depremini yaşadık. Bakın deprem yaşandı. Bazıları zannediyor ki deprem gecesi bitince deprem bitmiş oluyor. Öyle değil. Asıl iş o zaman başlıyor. Yüz binlerce konut inşa ediyoruz şu anda. 450 bin hak sahibine konut vereceğiz. Bunun dışında kendisi çalışanlara da başka ilave yapanlara da destek oluyoruz. Kentsel dönüşümler yapıyoruz. Bu sayı onun da üstünde. Konutla kalmıyor olay. Altyapıyı yeniden inşa ediyoruz. Yollar, elektrik, doğal gaz bütün bağlantıları yapıyoruz. Sosyal tesisler, eğitim, sağlık, hastanesi, okulu, ekonomiyi canlandırmaya çalışıyoruz. Organize sanayi bölgelerinden teşviklere, desteklere varıncaya kadar. Bütüncül bir deprem bölgesini ayağa kaldırma programı uyguluyoruz. Bu çok ağır büyük. İyi ki AK Parti yönetimi varmış son 20 yılda. İyi ki Recep Tayyip Erdoğan varmış. Bütçemiz çok şükür, belli bir sağlamlıkta olduğu için bu yükü ülke olarak kaldırabiliyoruz. Bu sene sonu aşağı yukarı büyük oranda toparlamış olacağız. Gelecek seneye daha az bir yükümüz kalacak inşallah" diye konuştu.
'ŞU ANA KADAR YAPTIĞIMIZ HARCAMA 70 MİLYAR DOLARI AŞTI'
Deprem harcamalarına değinen Yılmaz, "Toplamda baktığınızda 100 milyar doların üzerinde bir yükten bahsediyoruz. Şu ana kadar yaptığımız harcama 70 milyar doları aştı. İşte bunu Türkiye Cumhuriyeti yaptı. Gücünden dolayı yaptı. Güçlü olmasa bugün deprem bölgelerimizin hali nasıl olurdu takdirlerinize bırakıyorum. Bunu yaparken bir taraftan da ülkemizin en temel meselesi enflasyon. Vatandaşımız da bunu öncelik olarak görüyor. Biz de bir millet hareketi olarak, milletin içinden gelmiş bir parti olarak her zaman şunu söylüyoruz; milletimizin talep ve beklentisi neyse bizim siyasetimizi o yönlendirir. Bizim rotamızı millet çizer. Önceliklerimizi millet belirler. Bunu da bize aktaran kimdir? Teşkilatlarımızdır. Teşkilatlarımız kılcal damarlar gibi adeta toplumu dinlerler. Onlardaki talepleri, beklentileri bizlere aktarırlar. Biz de politikalarımızı buna göre şekillendiririz. Dolayısıyla şu anda birinci önceliğimiz enflasyonu düşürmek. Geçen sene mayıs ayında yüzde 75'in üstüne kadar çıkmıştı. Uyguladığımız kararlı programla geçtiğimiz ay 37.9'a kadar düştü. Yani artık geldiğimiz noktada 40'ın altında, 37.9'lardayız. Yıl sonunda 30'un altı, 20'li rakamlardan artık bahsedeceğiz inşallah. Hedefimiz bu. Giderek tek haneli rakamlara doğru gideceğiz" dedi.
'TEK YAPTIKLARI POPÜLİZM'
Enflasyonu düşürmenin kolay bir mücadele olmadığını aktaran Yılmaz, "Her mücadelenin bazı yan etkileri olabiliyor. Hangi politikayı uygularsanız uygulayın kolay değil. Ama biz enflasyonu düşürmeden kalıcı bir refah sağlayamayız. Başkaları gibi biz 'ne aldatan oluruz ne aldanan oluruz' diyoruz. İnsanların gözünü kısa vadede boyayan ama orta uzun vadede onlara hiçbir şey kazandırmayan söylemlerle, politikalarla vatandaşımızın sorunlarını çözemeyiz. Muhalefete bakıyorsunuz tamamen popülizm. Ben size Allah aşkına burada soruyorum. Ana muhalefet partisinin, 'Ben 10 sene sonra Türkiye'nin demokrasisini şuraya taşıyacağım, ekonomisinde şöyle bir vizyonum var, teknolojisini şöyle dönüştüreceğim. Şu yatırımları, şu projeleri yapacağım' dediğini duydunuz mu? Keşke olsa. Hiçbir vizyon yok, hiçbir plan yok, hiçbir politika yok. Tek yaptıkları popülizm. Yani vatandaşın bir takım yaşadığı sorunları gündem yaparak hükümeti vatandaşın gözünde zayıflatma çabası. Enflasyon yüksekken bu popülist söylemler biraz daha etkili olabiliyor. Enflasyon düştükçe göreceksiniz o popülist söylemlerin etkisi de daha fazla hissedilmeyecek, zayıflayacak. Vatandaşımız çünkü görüyor. Vatandaşımız akıllı. Vatandaşımız kimin ne yaptığını, nerede durduğunu, ne söylediğini gayet iyi bizden daha iyi takip ediyor" ifadelerini kullandı.
'BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANINA YÖNELİK YOLSUZLUK SORUŞTURMASINDAN DOLAYI SOKAKLARI KARIŞTIRDILAR'
AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın bu toplumun ana damarı olduğunu söyleyen Yılmaz, "Kim ne derse desin. Bu ülkenin bu toplumun ana damarıdır. Sorunlara çareyi çözümü yine AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı oluşturacaktır. Bundan hiç kimsenin bir tereddüdü olmasın. Diğer taraftan şunu da ifade etmek isterim. Türkiye'de, bir büyükşehir belediye başkanına yönelik yolsuzluk soruşturmasından dolayı sokakları karıştırdılar. Sokaklarda bir güvenlik problemi görüntüsü oluşturuldu. Buna zemin hazırlandı. Marjinal birtakım gruplar, birtakım örgütler de sokaklara indiler. Bu görüntü kısa süreli olarak ekonomimizde bir etkilenme yaptı. Niye yaptı? Yabancı sermaye bu geziyi hatırladılar ve 'Gezi benzeri bir hadise mi olacak Türkiye'de? Uzun süre sokaklar mı karışacak?' diye bir endişeye kapıldılar. Sermayenin bir miktar ülkeden çıkışı oldu. Bunun etkilerini yaşadık. Bu etkiler tam duruldu, kısa sürdü aslında, çok uzun sürmedi. Çünkü vatandaşımız buna gerekli cevabı verdi. Sokaklarda bu görüntüler ortadan kalktı. Dolayısıyla o etki bir süre sonra normalleşti. Piyasalar artık o etkiyi görmemeye başladılar. Ama tam o sırada Trump etkisi devreye girdi. Üst üste geldiği için bunlar bir algı yanılsaması da oldu belki. Her şey sanki o içerideki gelişmelerle bağlantılıymış gibi görülüyor ama öyle değil. Dışarıdan bu sefer bir etki başladı. Dünyada bir ticaret savaşları başladı. Bu da bir belirsizlik oluşturdu dünya. Bir belirsiz ortam oluşturdu. Bu belirsiz ortam tüm gelişmekte olan ülkeleri etkiledi. Tüm gelişmekte olan ülkelere dönük risk algılarını yükseltti. Böyle olunca A ülkesi B ülkesi diye bakmadan sermaye gelişmekte olan ülkelerden Amerika gibi ülkelere kaymaya başladı" diye konuştu.