Cevdet Yılmaz: Ülkemiz, 2025 sonunda Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2026-2028 dönemini içeren Orta Vadeli Program'ı (OVP) açıklayarak, "2025 yılını tamamlarken programımızın en temel performans göstergeleri olarak; ilk defa 1,5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne sahip olacağız. İlk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelirimiz söz konusu. Ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır" dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğü giren 2026-2028 dönemini içeren OVP'yi açıkladı. Toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de katıldı. Yılmaz, "Geçtiğimiz yıl eylül ayında uygulamaya koyduğumuz OVP’den bu yana küresel ve bölgesel düzeyde pek çok olumsuz gelişme yaşanmış, ticaret politikalarındaki belirsizlikler tarihi zirvelerini görmüş, artan jeopolitik risklerle dünya genelinde büyüme görünümü baskılanmıştır. Bu dönemde yaşanan pek çok menfi hadiseye rağmen temel makroekonomik politika yaklaşımımız kararlılıkla sürdürülmüş; fiyat istikrarı, mali disiplin ve sürdürülebilir büyüme hedeflerimizden sapma olmamıştır. Bu dönemde ekonomimiz benzer ülkelere kıyasla olumlu ayrışmaya devam ederek, dış şoklara dayanıklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Programımızın ana odağında yer alan enflasyonla mücadele kapsamında, geçiş sürecinin ardından, Haziran 2024’ten itibaren kesintisiz bir dezenflasyon sürecine girilmiştir. Bu dönemde olumsuz dışsal koşullar ve konjonktürel gelişmelere rağmen dezenflasyon süreci kararlılıkla sürdürülmüş, enflasyon oranı toplamda 42,5 puanlık önemli bir gerileme kaydetmiştir. Enflasyondaki bu önemli gerileme, uyguladığımız sıkı para ve maliye politikalarının etkisini açıkça göstermektedir. Enflasyon beklentileri ve ana eğilim göstergelerindeki iyileşmeyle, eylül ayı ve yılın geri kalanında da dezenflasyon sürecinin kesintisiz bir şekilde devam etmesini bekliyoruz" dedi.
'EKONOMİMİZ 15 YIL KESİNTİSİZ BÜYÜMESİNİ SÜRDÜRDÜ'
Yılmaz, dünya genelinde enflasyonla mücadele politikalarının devamı ve parasal gevşeme döngüsünün ötelenmesiyle görece sıkı seyreden finansal koşulların, zayıf seyreden dış talep ve artan jeopolitik gerilimler gibi pek çok olumsuz gelişmeye rağmen Türkiye ekonomisinin dayanıklı ve dengeli görünümünü koruduğunu aktardı. Yılmaz, "Ekonomimiz, 2024 yılı genelinde dezenflasyon sürecine uyumlu şekilde ılımlı seviyelerde ve dengeli şekilde yüzde 3,3 oranında büyüme kaydetmiş ve 15 yıl boyunca kesintisiz büyümesini sürdürmüştür. 2025 yılının ilk yarısı itibarıyla milli gelir büyümemizin, dezenflasyon politikalarının bir yansıması olarak yüzde 3,6 oranında ılımlı seyrettiği görülmüştür. Özellikle yılın ikinci çeyreğinde, zayıf dış talep koşullarıyla beraber baz etkisiyle iç talepte görülen artış dengeli bir şekilde yönetilmiş, sürdürülebilir büyüme kompozisyonu korunmuştur. Özetle, fiyat istikrarı yolunda önemli mesafe kat edilirken, aynı zamanda büyüme performansımız enflasyonist baskı oluşturmayan bir yapıda sürdürülmüş, ekonomide çıktı açığı negatif yönde kalarak ekonominin ısınmasına müsaade edilmemiştir. Bu tablo, uygulanan programın hem dezenflasyon hem de dengeli büyümeyi sağladığını açıkça teyit etmektedir" ifadelerini kullandı.
'CARİ İŞLEMLER AÇIĞI ORTALAMALARIN ALTINDA'
2023 yılı Mayıs ayında cari işlemler açığının 59,7 milyar dolara, milli gelire oranla yüzde 6,9’a kadar yükseldikten sonra, uygulanan ekonomi programı ve güçlü politika eşgüdümü sayesinde bu alanda kayda değer bir iyileşme sağlandığını ifade eden Yılmaz, "2024 yılı Haziran ayında cari işlemler açığı 20,2 milyar dolara gerileyerek milli gelirin yüzde 1,7’sine düşmüştür. Bu olumlu seyir 2025 yılına da taşınmış, Haziran itibarıyla 18,9 milyar dolara gerileyen cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 1,3’e kadar düşmüştür. Böylece, hem tarihsel ortalamaların hem de geçmiş yıl seviyelerinin oldukça altına inen bir cari işlemler açığı kaydedilmiştir. Ülkemizin dış denge görünümünde önemli bir güçlenmeye işaret eden düşük cari işlemler açığı, ekonomimizin dış finansman ihtiyacının belirgin ölçüde azaldığını ortaya koymaktadır. Bu olumlu görünüm, yeni OVP dönemi için de atılacak yapısal adımlarla daha da pekiştirilecek ve kalıcı hale getirilecektir" dedi.
'TL'YE GÜVEN ARTTI'
Cevdet Yılmaz, "Uyguladığımız program ve öngörülebilir politikalar çerçevesinde TL’ye güven artmış, bu sayede Kur Korumalı Mevduat hesapları yabancı para mevduatlara dönüşmeden ve herhangi bir kur baskısı oluşturmadan sağlıklı bir şekilde neticelendirilmiştir. Son iki yıl içerisinde, TL’ye artan güvenle TL mevduatlarımızın toplam mevduat içindeki payının yüzde 31,6 seviyesinden bugün yüzde 60,7 seviyesine çıkması bu açıdan oldukça önemlidir. Bu dönemde KKM hesaplarının toplam mevduat içindeki payı yüzde 26,2’den yüzde 1,7’ye kadar gerilemiştir. KKM hesaplarının açma ve vadesinin uzatılması uygulamasının 23 Ağustos itibarıyla sonlandırılmasıyla 2026 içinde bu hesapların tamamen kapanacağını da görmüş olacağız" diye konuştu.
'RİSK PRİMİMİZDE GERİLEME GÖRÜYORUZ'
Uluslararası rezervlerin önemli tutarda arttığını kaydeden Yılmaz, "Son iki yılda sürdürdüğümüz politikalar neticesinde, uluslararası rezervlerimiz önemli tutarda artarak tarihi yüksek seviyelere çıkmış ve ekonomimize güveni daha da artıran bir düzeye ulaşmıştır. Bu dönemde brüt rezervlerimiz yaklaşık 80 milyar dolar artmıştır. Böylece rezervlerimiz ağustos ayı sonu itibarıyla 178,4 milyar dolar seviyesine ulaşarak, ekonomimize güveni pekiştiren, dış şoklara karşı ekonominin dayanıklılığını artıran önemli göstergelerden biri haline gelmiştir. Ekonomide sağlanan kazanımlarımız sayesinde risk primimizde de önemli ölçüde bir gerileme görüyoruz. 700’lü seviyelerden 5 Eylül itibarıyla 270 seviyesinin de altına gerileyen bir ülke risk primi söz konusudur" dedi.
Yılmaz, "Geçtiğimiz OVP’de 2024 yılı için bütçe açığının milli gelire oranı, yüzde 1,7 seviyesindeki deprem harcamalarına rağmen 2024 yılsonunda Bütçe Kanunu’nda öngörülen yüzde 6,4’ün oldukça altında yüzde 4,7 oranında gerçekleşmiştir. Bu gelişmede, deprem harcamaları devam ederken diğer harcamalar üzerinde alınan ilave tedbirler etkili olmuştur" dedi.
'1,5 TRİLYON DOLARI AŞAN MİLLİ GELİR BÜYÜKLÜĞÜ'
Yılmaz, enflasyonda kesintisiz düşüş, büyümede dengelenme, cari açıkta iyileşme, TL’ye artan güven, tarihi yüksek rezervler, gerileyen risk primi ve depremin etkisine rağmen iyileşen bütçe görünümüyle, ekonomi politikalarının somut ve kalıcı sonuçlar üretmeye başladığının net bir şekilde görüldüğünü aktararak, "Kararlılıkla uyguladığımız politikalar sayesinde, Türkiye Yüzyılı'na yaraşır bir şekilde tarihe geçen bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, 2025 yılını tamamlarken programımızın en temel performans göstergeleri olarak; ilk defa 1,5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne sahip olacağız. İlk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelirimiz söz konusu. Ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacaktır. 2002 yılında 239 milyar dolar hacme ve kişi başı 3 bin 616 dolar gelire sahip bir ülkeden bugün ulaştığımız bu rakamlar, sadece ekonomimizin gücünü değil, milletimizin azmini ve kararlılığını da göstermektedir. Bu büyük atılımın temelinde güçlü ve kararlı liderlik, siyasi istikrar ve programlı çalışma anlayışı yatmaktadır. Yaklaşık yarım asırdır süren terör tehdidinin sona ermesiyle ilgili attığımız adımlar, ekonomik istikrarımıza da önemli katkı sunacaktır. 'Terörsüz Türkiye' vizyonumuz doğrultusunda, bugüne kadar terörle mücadeleye ayırdığımız kaynakların daha üretken alanlarda kullanılması ülkemizin ekonomik potansiyelinin daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde hayata geçmesine imkan sağlanacaktır. Ülkemizde ve içinde bulunduğumuz bölgede huzur ve istikrarın güçlenmesi, kamu kaynaklarının daha etkin kullanımı, üretim ve ticaret ağlarının genişletilmesi sayesinde kalkınma sürecimiz daha da hızlanacaktır" ifadelerini kullandı.
'BÜYÜMEDEN TAVİZ VERMEYECEĞİZ'
Türkiye ekonomisinin gelecek üç yıla dair yol haritasını oluşturan temel hedeflerini sıralayan Yılmaz, "Orta Vadeli Programımızın temel hedeflerinden birini, dezenflasyon süreciyle uyumlu ve sürdürülebilir bir büyüme patikası oluşturmaktır. 2024 yılında yüzde 3,3 seviyesinde gerçekleşen büyümenin, 2025’te yine aynı düzeyde kalmasını öngörüyoruz. Ancak burada esas önemli olan, dezenflasyon süreci ilerledikçe ve yapısal dönüşümlerimiz hayata geçtikçe büyümenin de kademeli olarak güçlenecek olmasıdır. Bu kapsamda, 2026 yılında büyümenin yüzde 3,8’e, 2027’de yüzde 4,3’e ve 2028’de yüzde 5’e ulaşmasını hedefliyoruz. Programın ilk yılından itibaren sıkı para ve maliye politikalarıyla enflasyonu kalıcı şekilde düşürürken, büyümeden de taviz vermeyen bir yol haritası çiziyoruz. Önümüzdeki dönemde enflasyonu kalıcı tek haneli seviyelerine düşürürken büyüme potansiyelimizi de dönüşüm adımlarıyla kademeli bir şekilde yukarıya taşıyacağız. Türkiye ekonomisi, önümüzdeki 3 yıllık dönemde, güçlenen potansiyeliyle, hem fiyat istikrarını sağlayacak hem de istikrarlı bir şekilde büyümeye devam edecektir" dedi.
'2,5 MİLYON İLAVE İSTİHDAM HEDEFLİYORUZ'
Yılmaz, büyüme hedefleri kadar öncelik verilen bir diğer temel alanın 'istihdam' olduğunu kaydederek, "İstihdam, yalnızca ekonomik bir gösterge olmanın ötesinde, toplumun refah düzeyini doğrudan etkileyen, kapsayıcı kalkınmanın temel unsurlarından biridir. 2024 yılı itibarıyla yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşmesini beklediğimiz işsizlik oranının, 2025’te yüzde 8,5’e, 2026 yılında yüzde 8,4’e ve 2027'da ise yüzde 8,2’ye gerilemesini öngörüyoruz. 2028 yılındaysa tarihimizde ilk defa işsizlik oranının yüzde 8'in altına inmesini hedefliyoruz. Bu 4 yıllık dönemde ekonomimize yaklaşık 2,5 milyon ilave istihdam kazandırarak, işgücü piyasasına daha fazla bireyin katılımını sağlamayı ve toplumsal refahı artırmayı amaçlıyoruz. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi önümüzdeki dönemde, sadece sürdürülebilir büyüme performansıyla değil, aynı zamanda güçlü istihdam kapasitesi ve kapsayıcı kalkınma yaklaşımıyla da öne çıkan bir yapı sergileyecektir" dedi.
'PROGRAM SONU ENFLASYON HEDEFİ YÜZDE 8'
Türkiye ekonomisinin temel önceliği olan enflasyonla mücadelede kararlı ve bütüncül bir yaklaşımla çalışmalarını sürdürdüklerini kaydeden Yılmaz, "2024 yılında yüzde 44,4 seviyesinde gerçekleşen enflasyonun, 2025 yılında yüzde 28,5’e, 2026’da yüzde 16’ya, 2027’de yüzde 9’a ve 2028 yılında ise yüzde 8 seviyesine gerileyerek, program dönemi sonunda tek haneli seviyelere kalıcı olarak inmesini hedeflemekteyiz. Bu görünüm yalnızca fiyat istikrarına ulaşma yolunda önemli bir aşamaya işaret etmekle kalmamakta, aynı zamanda vatandaşlarımızın alım gücünün korunması, gelirin adil paylaşımı, ekonomik güvenin güçlendirilmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi açısından da kritik bir zemin sağlamaktadır. Geçtiğimiz 2 yıllık dönemde bu doğrultuda önemli ilerlemeler kaydettik. 2023 yılında yüzde 65 seviyesinde gerçekleşen enflasyon, 2024 sonunda yüzde 44 düzeyine gerilemiştir. 2025 yılında ise bu oranın yıl sonunda yüzde 30’un altına düşmesini bekliyoruz. Tek haneli enflasyon hedefimize yönelik olarak uygulamakta olduğumuz sıkı, kararlı ve koordineli politikaların, önümüzdeki dönemde de aynı disiplinle sürdürüleceğinin altını buradan çizmek isterim. Bu kapsamda, enflasyonda kalıcı düşüşü sağlayarak fiyat istikrarını tesis etme yönündeki kararlılığımızdan hiçbir şekilde taviz verilmeyecektir" ifadelerini kullandı.
Cevdet Yılmaz, 2023 itibarıyla milli gelire oranla yüzde 3,5 seviyesinde gerçekleşen cari işlemler açığının, 2024'te yüzde 0,8'e kadar gerilemesinin önemli bir iyileşmeye işaret ettiğini vurgulayarak, "Bu gerçekleşme programda öngördüğümüz yüzde 1,7'lik tahminin oldukça altında kalmış ve dış denge açısından olumlu bir görünüm sağlamıştır. 2025 yılında da benzer bir tablo görüyoruz. Programda cari işlemler açığımızın yüzde 2 civarında olacağını tahmin etmiştik. Gerçekleşme tahminimiz ise şu anda yüzde 1,4 seviyesini göstermektedir" ifadelerini kullandı.
'CARİ İŞLEMLER AÇIĞINDA HEDEF YÜZDE 1'
Bu dönemde özellikle ihracatta pazar çeşitliliğinin artması ve enerji maliyetlerindeki düşüşün cari dengeye olumlu katkı sağladığını anlatan Yılmaz, "2026 ve 2027 yıllarında cari işlemler açığının milli gelire oranının sırasıyla yüzde 1,3 ve yüzde 1,2 seviyelerine gerilemesi hedeflenmektedir. 2028 yılı itibarıyla ise bu oranın yüzde 1 düzeyine kadar inmesi öngörülmektedir. Cari işlemler dengemizde sağlayacağımız iyileşme, Türkiye'nin dış finansman ihtiyacını da önemli ölçüde azaltacak, dış dengenin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlayacaktır. 2026-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'da, hızlı bir mali konsolidasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz" diye konuştu.
Afet sonrası dönemde devam eden ihtiyaçlar süratle karşılanmaya devam edilirken personel giderlerinden sosyal güvenlik harcamalarına varıncaya kadar ilave tedbirlerin etkisiyle mali duruşu daha sıkı hale getirmeyi öngördüklerini aktaran Yılmaz, "Bütçe açığının milli gelire oranı 2025 yılında yüzde 3,6, 2026 yılında yüzde 3,5, dönem sonunda ise yüzde 3'ün altında öngörülmektedir. Geçici nitelikte olan deprem harcamaları azaldıkça, bütçe açığının oranı düşmekte, AB Maastricht kriterleriyle uyumlu hale gelmektedir. Nitekim dönem sonunda yüzde 3'ün altında bir bütçe açığıyla bunu sağlamış oluyoruz. Birçok AB üyesi ülkenin bugün bu oranı sağlayamadığının da altını çizmek isterim" dedi.
'FİYAT İSTİKRARI KALICI SAĞLANMIŞ OLACAK'
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, izlenen politikalar ve sağlanacak kazanımlarla Türkiye ekonomisinin, program dönemi sonunda çok daha güçlü bir tabloya kavuşacağını kaydederek, "Hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerledikçe, 2028 yılının sonunda makroekonomik istikrarın kalıcı şekilde sağlandığı, sürdürülebilir büyümenin tesis edildiği bir ekonomik yapının inşa edildiğini göreceğiz. Böylelikle dönem sonunda yani 2028 perspektifinde ilk defa milli gelirimiz 1,9 trilyon dolara yaklaşmış olacak. Kişi başına düşen gelirimiz 21 bin dolar seviyelerine yükselecek. İhracatımız 300 milyar doları aşacak. Turizm gelirimiz 75 milyar dolara ulaşacak. 2,5 milyon ilave istihdamla işsizlik rakamı ilk defa yüzde 8'in altını görmüş olacak ve en önemlisi tek haneli enflasyonla fiyat istikrarı kalıcı bir şekilde sağlanmış olacaktır. Tüm bu hedefler elbette sadece rakamlardan ibaret değildir. Bunlar, milletimizin refahını yükseltmenin, ekonomimizi daha dayanıklı, daha kapsayıcı ve daha güçlü kılmanın göstergeleridir. İnanıyoruz ki Türkiye, sağladığı siyasi istikrar ve güven ortamıyla, önümüzdeki dönemde kararlılıkla uygulanmaya devam edilecek politikalar sayesinde hem içeride hem de küresel ölçekte çok daha güçlü bir konuma yükselmiş olacaktır" ifadelerini kullandı.
Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, sadece niceliksel büyümeyi değil, kaliteli ve verimliliğe dayalı sürdürülebilir bir büyüme patikasını esas alması gerektiğine işaret eden Yılmaz, bu kapsamda, toplam faktör verimliliğini artıracak yapısal reform alanlarına odaklandıklarını, üretim kapasitesini enflasyonist baskı oluşturmadan artıracak politikaları kararlılıkla hayata geçirdiklerini dile getirdi.
'ENFLASYONU DÜŞÜRDÜKÇE BÜYÜME ARTACAK'
Sunumunun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yılmaz, enflasyonun düştüğü, öngörülebilirliğin arttığı bir ortamın büyüme için elverişli olduğunu belirterek, bunun yatırım ortamının iyileştiği ve ekonomik güvenin pekiştiği anlamına geldiğini belirtti. Enflasyonla büyüme arasında bir çelişki bulunmadığı ifade eden Yılmaz, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik tarihine baktığınızda, düşük enflasyon olan dönemlerde daha sürdürülebilir ve yüksek büyümelerin sağlandığını görüyoruz. Dolayısıyla enflasyonu düşürdükçe büyüme potansiyelimizin yukarı taşınacağını rahatlıkla ifade edebilirim. Büyüme performansında 2025'in 2'nci çeyreğinde yüzde 4,8 gibi yüksek bir oran gözüküyor ama burada baz, mevsim ve takvim etkileri var. Yıl geneline bakıldığında yüzde 3,3'lük büyüme ve enflasyon hedeflerimizde oldukça tutarlı bir büyüme performansı ortaya koyduk. Daha önce yüzde 4 demiştik ama bu dönemde küresel büyüme geçen yıl yapılan uluslararası tahminlerin altında. Bölgemizde ilave jeopolitik birçok gelişmeyi gördük, tarım sektöründe özellikle don ve kuraklığı da yaşadık. Bütün bu etkilerle büyümemiz yüzde 3,3; ama bu hiç küçümsenecek bir rakam değil. Dünyadaki vaziyete, bölgemizdeki gelişmelere baktığınızda enflasyonla mücadele edilen bir ortamda oldukça tatmin edici düzeyde büyümemizi sürdürdüğümüzü ve işsizliğimizi tek haneli rakamlarda tutmaya devam ettiğimizi söyleyebilirim" dedi.
'KUR, ARZ-TALEP KOŞULLARINDA GELİŞİYOR'
Kur hesabı yöntemine ilişkin Yılmaz, dalgalı kur rejimi uygulandığını ve kurun seviyesini piyasadaki arz-talep koşullarının belirlediğini dile getirdi. Spekülatif hadiseler, manipülasyonlar ve aşırı hareketler olduğunda ilgili kurumların piyasadaki istikrarı sağlamaya dönük müdahalelerde bulunduğunu belirten Yılmaz, "Bunun ötesinde kur tamamen piyasadaki arz-talep koşulları çerçevesinde gelişmeye devam ediyor. Orta vadede tersine mühendislikle arkadaşlarımız bir kur hesabı yapıyorlar. Halbuki biz Orta Vadeli Program'da bir tahmin kullanmıyoruz, bir hesap yöntemi kullanıyoruz. Hesabi bir şey bizim kur olarak kullandığımız rakam. Bu hesaplamalarda kısa vadeli olarak 2025 sonuna ilişkin döviz kuru tahminlerinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayımlanan Piyasa Katılımcıları Anketi sonuçlarını referans alıyoruz. Yani bu yılın sonuna kadar koyduğumuz kur, bu piyasa katılımcıları anketinin beklentisi. Ondan sonraki yıllar için program dönemi varsayımları ise dolar kurunda herhangi bir reel değerlenme veya reel değer kaybı olmayacağını varsayan, yıllık ortalamada sıfır reel değerlenme kuralına göre hesaplıyoruz bu kuru. Bu doğrultuda, dolar kurunda ABD enflasyon tahminiyle programda öngördüğümüz enflasyon tahmini arasındaki fark kadar artış öngörüyoruz. Bu bir kural. Bu böyle olacak anlamına gelmiyor; ama bir hesap yapmak durumundasınız, bu çerçevede yapıyoruz. Bunun ötesinde söylenenlerin spekülatif olduğunu ifade etmek isterim" dedi.
'DEPREM HARCAMALARIMIZ DEVAM EDECEK'
Deprem harcamalarının devam edeceğini söyleyen Yılmaz, mali bir alan oluşturulacağını kaydederek, "Yalnız bir taraftan da 2026'da 2027'de deprem harcamaları devam edecek. Hak sahiplerine konutlarını teslim etmekle deprem harcamaları bitmiyor. Daha büyük bir yıkım oldu hak sahipliğinin ötesinde. İlave birtakım inşaatlar, altyapılar var. Dolayısıyla deprem harcamalarımız belli bir düzeyde devam edecek ama buradan açılan alanı temel bazı öncelikli alanlarda kullanacağız. Bunlardan biri sosyal konut ve kentsel dönüşüm olacak. Sosyal konutla ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızın ciddi bir hazırlığı var. Deprem harcamalarındaki azalmaya paralel bir şekilde sosyal konut alanındaki harcamalarımız artacak. Bu alandaki kazanımlarımız reel sektörü ve sosyal refahı destekleyecek şekilde değerlendirilecek" diye konuştu.
'CAYDIRICI KAPASİTEMİZİ ARTIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ'
Cevdet Yılmaz, savunma harcamalarındaki artış trendinin tüm dünyada olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Yerlilik ve millilik oranımız yüzde 20'lerden yüzde 80'lerin üstüne çıktı. Önümüzdeki dönemde de savunma sanayisi başta olmak üzere caydırıcı kapasitemizi artırmaya devam edeceğiz. Çelik Kubbe, odağımızdaki bir proje olacak. Özellikle bu hava savunma sistemleri, caydırıcı sistemler, dronlar gibi birtakım mekanizmalar, öncelikli alanlarımız arasında yer alacak ve Türkiye bu alanlarda büyük mesafe kaydetmeye devam edecek. Savunma sanayisinin 3 temel faydası var. Birincisi güvenlik, ikincisi bağımsızlık, üçüncüsü ekonomik ve sosyal refah. Savunma sanayisi olmayan bir ülkenin bağımsız dış politikası olamaz. Savunma sanayisi aynı zamanda büyük bir ihracat kalemi haline gelmiş durumda. İnşallah yakın bir gelecekte 2 haneli ihracatlar göreceğiz, 10 milyar dolara yaklaşıyoruz, bunu da aştığımızı göreceğiz. Savunma sanayimiz nitelikli istihdam ve katma değeri yüksek ihracat oluşturuyor. Sivil endüstrilere de bu sanayinin sirayet etmesiyle ekonomimizin katma değerini çok daha yükseğe taşıyacağımıza inanıyoruz."
'İŞSİZLİKTE YÜZDE 8'İN ALTINI GÖRMÜŞ OLACAĞIZ'
Yılmaz, "Beşeri sermaye, gıda, sosyal konut, enerji ve lojistik alanlarında yapacağımız çalışmalar hem enflasyonla mücadelemize katkı sunacak hem de büyüme perspektifimizi çok daha verimli, rekabetçi bir zeminde sürdürmemizi sağlayacak. AR-GE'ye, yeniliğe, girişimciliğe daha fazla yatırım yapmaya devam edeceğiz ve büyüme potansiyelimiz de yükselmiş olacak. Şu anki büyüme seviyemiz potansiyel büyümemizin zaten bir miktar altında. Yapacağımız reformlarla hem büyümemiz hem de potansiyel büyümemiz artacak. İşsizlikte uzun süredir tek haneli rakamlardayız. OVP'lerde öngördüğümüzden daha iyi rakamlarımızdan biri işsizlik. Biz bu yıl için yüzde 9'un üzerinde diye tahmin etmiştik; ama şu anda yüzde 8,5'ler civarında bekliyoruz. Dönem sonunda da 2005'te bugünkü işsizlik serimizin oluşmaya başladığı yıldan itibaren ilk defa yüzde 8'in altını görmüş olacağız" dedi.
'ESAS MESELE ENFLASYONU YUKARI ÇEKEN HİZMET SEKTÖRÜ'
Yılmaz, dezenflasyonun uzun sürdüğüne yönelik ifadelere ilişkin, "Tek hedef dezenflasyon olsa ve 'bir yılda düşüreceğiz' deseniz düşürebilirsiniz ama bu arada toplum büyük bedeller öder büyümeden, istihdamdan sosyal dengelere varıncaya kadar. Dolayısıyla belli bir bütünlük içinde, kademeli bir şekilde bu işi yapmak durumundasınız. Yani bir anda yüksek enflasyondan düşmek, 10'uncu kattan aşağı atlamak gibi bir şey olur; bacağınızı, kolunuzu kırarsınız. Aşama aşama gittiğiniz zaman diğer dengelerle de birlikte bunu başarıyorsunuz. Bizde bir miktar hedeflerimizden daha fazla sürmesinin şununla izah edilebileceğine inanıyorum. Konjonktürel sebepler oluyor tabii. Jeopolitik gelişmeler, dışsal meseleler, onları bir yana bırakırsak, hizmet sektörlerindeki katılığın kırılması biraz daha zaman alıyor. Kira başta olmak üzere ama o da başlamış durumda. Şu anda temel mallarda yüzde 20'nin altına gelmiş durumdayız. Esas mesele, enflasyonu yukarı çeken hizmet sektörleri, özellikle de kira meselesi. Bu konularda arz yönlü politikalarla da devreye giriyoruz. Bir taraftan da beklentilerin düştüğünü görüyoruz; ama arzu ettiğimiz hızda düşmedi. Özellikle reel sektörde ve hane halklarında" dedi.
Enflasyona ilişkin açıklamalarıyla gündeme gelen ENAG vasıtasıyla algı çarpıtması yapıldığını belirten Yılmaz, "İstatistikle hiçbir temeli olmayan, uluslararası bir kritere dayanmayan, denetime açık olmayan bir istatistikle insanların algılarını çarpıttılar, beklentileri daha yukarıda oluşturma yönünde bir etkide bulundular. Dezenflasyon gecikse de devam edecek, istikametimiz doğru. Puan olarak bir miktar üstünde ya da altında kalırsınız ama gittiğiniz yer doğruysa eninde sonunda ulaşırsınız" ifadelerini kullandı.
MEHMET ŞİMŞEK: SONUÇ ODAKLI BİR TASARRUF UYGULAMASI VAR
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Şimşek, "Bütün harcamaların bütçe içerisindeki payı, geçen sene önceki 10 yılın ortalaması olan yüzde 4,6'dan yüzde 3,1'e düştü. Yani tasarruf genelgesi sayesinde, kamunun yaptığı harcamaları yaklaşık yüzde 33 düşürdük. Tasarruf konusunda hem samimiyiz hem kararlıyız. Meclisimiz, bütçe kanununu kabul ettikten sonra bize harcama üst limiti veriyor. Tasarruf genelgesi öncesindeki 10 yılda harcamalar, bütçe kanunun öngördüğünün ortalama yüzde 9,1 üzerinde seyretmiş. 2024'te bütçe harcama limiti 100 liraysa 96,7 lira harcadık. Bırakın yüzde 9,1'lik yukarı yönlü sapmayı, yüzde 3,3 düzeyinde harcamaları aşağıda tuttuk. Bu bahsettiğim harcamalar, faiz dışı harcamalar. Bu sene de benzer bir durum olacak. Faiz dışı harcamalarda, bütçenin üst limitinin yüzde 1,2 altında olacağız. Hem makro açıdan hem de tasarruf genelgesi açısından bakarsanız, sonuç odaklı bir tasarruf uygulaması var" diye konuştu.
Bakanlık olarak 257 kamu idaresinin yakından takip edildiğini ve denetimlerin aralıksız sürdüğünün altını çizen Şimşek, denetimlere ilişkin raporların ilgili bakanlıklara ve Cumhurbaşkanlığına gönderildiğini dile getirdi. Şimşek, programın şoklara dayanıklılığını son aylarda gösterdiğini belirterek, "Program, büyük stres testinden başarıyla geçti. Bugün baktığınız zaman, Türkiye ekonomisi şoklara dayanıklı. Çok boyutlu iç ve dış şokların yaşandığı bir dönemde, büyüme sürdü. Rezerv yeterliliği devam ediyor. IMF'nin tanımına göre rezerv yeterliliğimiz 1,13. 1'in üzeri yeterli sayılıyor. Program başlamadan önce rezerv yeterliliği 0,71'di. Son 20-25 yılın ortalaması ise 0,9 civarıdır. Dolayısıyla Türkiye rezerv yeterliliğini sağladı. Bu önemli çünkü, şoklara karşı dayanıklılık için tampon oluşturmanız gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'TOPLADIĞIMIZ VERGİLERİ, HİZMET İÇİN HARCAMIŞ OLACAĞIZ'
Bakan Şimşek, programın en başında makro istikrarı tesis etmek üzere yola çıktıklarını, Türkiye'nin risk priminin (CDS) ciddi düşüş kaydettiğine ve 700 civarından 260 seviyelerine indiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"2025'te faiz giderlerinin milli gelire oranı, yüzde 3,3. Gelecek sene, 3,5'e çıkıyor. Daha sonraki 2 yılda, tekrar 3,4 ve 3,3'e iniyor. Peki bu geçici artış nereden kaynaklanıyor? Temel sebep şu; 2023 ve 2024'te önemli faiz dışı açık verdik. Faiz dışı açık verdiğiniz zaman, faiz giderleriniz artar. Türkiye çok büyük bir deprem felaketi yaşamıştı. Programla beraber depremin yaralarını sardı. Faiz dışı açığı bundan verdik. Türkiye, 90 milyar doları deprem yaralarını sarmak için harcıyor. Bunun önemli bir kısmını, borçlandık. Bunun faiz gideri olur ve faiz dışı açık verirsiniz. Bundan dolayı da geçici olarak faiz harcamalarında sınırlı bir artış var. Bunun sebebi kamunun sorumsuzluğu değil, deprem yaralarını sarmak için borçlandığımız ve bu nedenle ortaya çıkan faiz gideri. Bu, program sayesinde önemli bir risk teşkil etmiyor. Çünkü, OVP tekrar faiz dışı artışı ima eden bir patika sundu ve buna yönelik tedbirleri alacağız, alıyoruz. Önümüzdeki 3 yılda, faiz dışı fazlayı hedefleyerek, faiz harcamalarının bütçe içindeki veya milli gelire oranla artışını engelleyeceğiz, tekrar düşüş patikasına koyacağız. Böylece milletten topladığımız vergileri, hizmet için yatırım için harcamış olacağız."
IMF'nin, bir çalışmasında 100'ün üzerinde enflasyon şokunun incelendiği aktaran Şimşek, "Enflasyonun, şok öncesi seviyeye dönmesi ortalama 3,4 yıl almış. Dolayısıyla Türkiye'de dezenflasyon, iddia edildiği gibi başka ülkelere oranla daha uzun sürmüyor. Finansal koşullar 2026'da daha destekleyici olacak. Çünkü dezenflasyon devam ediyor. Küresel finansal koşullar da daha destekleyici olacak. Türkiye'nin kendi finansal koşulları da daha destekleyici olacak" dedi.
'PROGRAM GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE UYGULANIYOR'
Toplam faktör verimliliğin büyümedeki payına dikkat çeken Şimşek, bu oranın şu anda yüzde 50'nin üzerine çıktığı bilgisini vererek, "İç ve dış konjonktürdeki gelişmeler, aynı zamanda olunca bu etkileri tamamen ayrıştırmak çok zordur. Nisan başında Trump'ın başlattığı ticaret savaşlarının etkisiyle, 19 Mart sonrası süreci birbirinden tamamen ayrıştırmak. Çünkü üst üste geldi. Daha sonra yine bölgemizde olan İsrail-İran savaşı. Bunları tamamen ayrıştırmak çok zor ama şunu net şekilde söyleyebilirim; son 1 haftada piyasalarda herhangi bir olağan dışı bir hareketlilik söz konusu değil. Dün gece de değildi, bugün de değil. Genel anlamda iç ve dış şokların etkisi büyümeyi, risk primindeki ve faizlerdeki düşüşü bir miktar sınırlamış olabilir. Biz doğru tepki verdik, kararlı şekilde dezenflasyon programını önceliklendirdik ve sonuç aldık. Bugün Türkiye'de rezervler, brüt olarak martta eriştiğimiz zirvenin daha üstünde. Risk primimiz o döneme yakın. Faizlerde yükseliş oldu, ciddi bir şekilde geri geldi. Dolayısıyla bütün bunlara rağmen dayanıklılık nettir ve program güçlü bir şekilde uygulanıyor" diye konuştu.
'KAYIT DIŞI ZENGİNLERDEN DAHA FAZLA VERGİ'
Bakan Şimşek, vergide adalet ve etkinlik konusunun çok değerli bir alan olduğunu ve bunun sözde kalmadığını vurguladı. Şimşek, bu kapsamda 2023'ten bu yana sürdürdükleri faaliyetleri ve finans sektörü, kamu özel iş birliği, yap-işlet devret kapsamındaki projelerde kurumlar vergisi oranını yüzde 30'a çıkardıklarını, birçok alanda istisnaları ya azalttıklarını ya da kaldırdıklarını hatırlatarak, "Yatırım fon ortaklıklarını ve gayrimenkul kazanç istisnasını, şarta bağladık. İştirak hissesi satış kazancı istisnasını, yüzde 75'ten yüzde 50'ye düşürdük. Bu alanlarda, çalışmalarımız devam ediyor. Program kapsamında, alacağımız bütün tedbirlerde bir kere öncelikle enflasyonu artırmayacak, vergide adaleti daha da iyileştirecek adımları önceliklendireceğiz. İstisnaları azaltmaya devam edeceğiz ve özellikle kayıt dışı olup da kazanan kesimlerden, zenginlerden bu anlamda, yani kayıt dışı zenginlerden daha fazla vergi almak için topyekun mücadelemizi devam ettireceğiz" ifadelerini kullandı.
'FİİLEN SAHADA DENETİMLER YAPIYORUZ'
Kayıt dışılıkta çoklu veri tabanını kullandıklarına işaret eden Şimşek, bu alanda yapay zeka destekli skorlama yöntemlerinden de yararlandıklarını anlattı. Saha denetimlerini artırdıklarına dikkati çeken Şimşek, "Hasılat tespitinde, yanlış hatırlıyorsam sadece bu sene 200-250 bin denetim yaptık. Çok iyi sonuçlar alıyoruz. 2023 ve 2024'te beyanname sayılarında, rekor kırdık. Her iki senede de matrahtaki artış, yüzde 100'lerin üzerinde. Hesaplanan vergide, tahsil edilen vergide yine oranlar yüzde 100'ün üzerinde. Beyannameye dayalı vergilerden bahsediyoruz. Bu tesadüf değil. Çünkü, kayıt dışılıkla mücadelede artık eylem planları falan konuşmuyoruz, eylem planı da yapmıyoruz. Sadece fiilen sahada denetimleri yapıyoruz. Bu da vergide adalet için çok önemli. Çünkü, kayıt içinde çalışıp bütün sorumluluklarını yerine getirenle, kayıt dışı çalışan bu en büyük adaletsizlik. Adil rekabet sorunu. Bunu gideriyoruz. Onun için alacağımız bütün tedbirlerde tekrar söyleyeyim, vergide adalet ve etkinliği gözetmeye devam edeceğiz. Bu çerçevede kayıt dışılıkla mücadelemiz güçlü bir şekilde devam edecek" dedi.





