Geçen yazımda ‘’Avrupa müzelerini süsleyen Anadolu kökenli eserleri padişah vermedi, siz çaldınız’’ demiştim. Batılı koleksiyonerlerin Anadolu merakı bitmiş değil. Ortada padişah yok, izin veren yok ama soygun sürüyor. Batılıların parayla satın almaları da bu soygunu legal kılmıyor. Ancak çuvaldızı batırırken, iğneyi de kendimize saplamak gerek. Günümüzde en büyük bela definecilik. Maalesef bu kılıfla Anadolu yıllardır yağmalanıyor.
YASAL DEFİNECİLİK
Ülkemiz eski eser kaçakçılığı ve tahribatı ile mücadeleyi 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında veriyor. Yasanın 50. Maddesi ve buna bağlı olarak çıkarılan Define Arama Yönetmeliği ile define aranabiliyor. Define aramak isteyenler, define arayacakları yerin bağlı olduğu müze müdürlüğüne bir dilekçe ile müracaat ediyor. Dilekçede arama maksadı açıkça belirtilip define aranacak yerin il, ilçe, bucak, köy, mahalle, sokak ve ev numarası bildiriliyor. Ayrıca bu yerin ekili, dikili, meskun, gayrimeskun, tapulu ve tapusuz olup olmadığı ve kime ait olduğu da açıklanıyor.
MÜZE KONTROL EDİYOR
İlgili müze müdürlüğü bu başvuruları 2863 sayılı yasanın 6. Maddesinde belirtilen yerler ile tescilli sit alanı olup olmadığına, define aramasında bir sakınca var mı diye araştırıyor. Müracaata uygun olduğu takdirde o yıl geçerli olmak üzere define arama ruhsatı veriliyor. Define aranacak yer 50 metrekareyi ve 10 metre derinliği geçemiyor. Su altında define araması da yapılamıyor. Defineci en fazla 15 gün aralıksız define arayabiliyor. Eğer define bulunursa Hazine ve Maliye Bakanlığınca geçer akçe olarak değeri tespit edilip, hazineye ait arazide bulunmuşsa yüzde 50'si define arayıcısına, özel veya tüzel kişilere ait arazide bulunmuşsa yüzde 40'ı define arayıcısına, yüzde 10'u ise mülk sahibine veriliyor. Bu anlattıklarım yasal definecilik kapsamında gerçekleşiyor.
5 YILDIR ELLERİ BOŞ DÖNDÜLER
Hazine bulma hayaliyle çıkılan bu yolda hiç bulan var mı sorusunun cevabı koca bir hiç. Son 5 yılın resmi rakamlarına göre, 2017 – 95, 2018 – 83, 2019 – 78, 2020 – 7, 2021 – 15 resmi definecilik baş vurusu yapıldı. Tamamı da bu yoldan eli boş döndü. 
HAPİS CEZASI VAR
Asıl tehlike burada başlıyor. Defineciliği yasal sanan bir grup kaçak kazı yaptığının ve suç işlediğinin de farkında değil. Diğer grup ise bunun suç olduğunu bildiği halde gizli yapıyor. Kimin arazisinde olursa olsun izinsiz yapılan kazıda çıkan buluntular devlete aittir ve bu kazma işlemi suçtur. İzinsiz define aramak 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası içerir. Bir de kültür varlığı bulmak amacıyla kaçak kazı suçu var ki o da 2 yıldan 5 yıla hapis cezası gerektiriyor. Bir de sit alanında işlenmişse bu suç beşbin güne kadar adli para cezası da hapis cezasına ekleniyor.
HAKİM VE SAVCILAR BASİT SUÇ GÖRÜYOR
Gelin görün ki hakim, savcılarımız ve de mülki amirlerimiz bu cezaları uygulamaktan imtina ediyor. ‘’Üç beş taş parçası için adamın hayatını karartmayalım’’ görüşü hakim. Bu nedenle HSYK’ya ve İçişleri Bakanlığı’na büyük görev düşüyor. Mutlaka yeni hakim, savcı ve mülki amirlerin oryantasyon süreçlerinde bu konunun altını çizmek elzem. Kültür ve Turizm Bakanlığı kendilerine ‘’ Eski eser korumacılığı’’ hususunda bilgilendirmeye hazır. Çünkü hayatını karartmayalım diye düşündükleri insanlar Anadolu’nun geçmişini karartıyor. Ceza verilmediği için bıkmadan usanmadan gizlilik için de kültür varlığı tahribatını sürdürüyorlar. Böylelikle Batıya giden eski eser sayısı da her geçen gün artıyor.
DEDEKTÖR YASAKLANMALI
Devletin kolluk güçlerinden yüz bulan define meraklısı soyguncular da ellerinde dedektör ne kadar antik kent, tümülüs, höyük varsa tahribatı sürdürüyor. Bulduklarını da el altından yurtdışına kaçırıyor. Dedektör belasına biran önce çözüm getirilmeli. Dedektör ve yer altı görüntüleme cihazları ile ilgili yasaya bir madde eklenmeli. ‘’Kültür varlığı veya define bulmak amacıyla hiçbir yer altı görüntüleme cihazı kullanılamaz’’ denilmeli. Boş arazide bu cihazlardan elinde olan tespit edilirse de başkaca bir niyet kabul etmeksizin yasa uygulanmalı. Elinde dedektör dağ, tepe gezerken yakalananların ‘’hayvanların ayağına batmasın diye çivi topluyorum’’ yalanına da inanılmamalı.
ANADOLU KÖKENLİ ESER KORKUSU
Kültür ve Turizm Bakanlığı eser göçünü engellemek için yıllardır amansız bir mücadele veriyor. Son beş yılda 3673 eserin iadesi sağlandı. Deli gibi de masraf edildi. Özellikle son yıllarda bu mücadele hat safhaya çıktı. Bakanlıkta bu mücadeleyi veren Kaçakçılık ile Mücadele birimi yakın zamana kadar şube müdürlüğü seviyesindeydi. Bakan Mehmet Nuri Ersoy buranın önemini fark edip 2 yıl önce Daire Başkanlığı yaptı. Başına da yıllardır bu mücadeleyi neredeyse tek başına veren Zeynep Boz getirildi. Şimdi ekibiyle birlikte bakanlığın da gücünü arkasına alarak harika işler yapıyor. Verdiği mücadeleyi başka bir yazının konusu edeceğim ama bugün batıdaki eski eser kaçakçılarının tamamı, koleksiyonerler, özel müzeler ismini hafızalarına kazımış durumda. Çünkü bir yerde müzayede mi, sergi mi var Zeynep Boz projektörlerini oraya tutuyor. Anadolu kökenli eser varsa vay hallerine. O eserin çalıntı mı, kaçak kazıyla mı gitmiş, hangi, tarihte gitmiş, hangi şehirden nasıl çalınmış tüm bilimsel alt yapısı oluşturuluyor ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla temasa geçilip önce yasal olarak talep ediliyor. Eseri elinde bulunduran kişi ya da kurum iade etmeye yanaşmadığı takdirde ise yargı yoluyla eserin iadesi talep ediliyor. Tabiri caiz ise Kaçakçılık Daire Başkanlığı batıya illallah getirtti. Ellerine sağlık.
Henüz istediğimiz yüzlerce eser daha var. Bu mücadele çok kıymetli. Lakin gittikten sonra getirmek için enerji harcamak yerine gitmesine engel olacak mücadeleyi vermemiz gerektiği de gün gibi aşikâr.

