‘Endoskopik yöntemlerle kalıcı kilo kaybı sağlanabiliyor’
Obezitenin günümüzde en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğini belirten Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Salih Tokmak, yaşam tarzı değişiklikleriyle yeterli kilo kaybı sağlayamayan hastalar için medikal ve cerrahi yöntemlerin yanı sıra endoskopik obezite tedavilerinin önemli bir seçenek haline geldiğini ifade etti. Doç. Dr. Tokmak, “Bu yöntemde herhangi bir kesi olmaksızın, normal bir endoskopik işlemle yaklaşık 15–20 dakika içerisinde mide küçültme ve büzüştürme işlemi yapılabilmektedir. Bu sayede yüzde 25, hatta yüzde 30’a varan kalıcı kilo kaybı sağlanabilmektedir. İşlem, ameliyathane şartlarında ancak genel anestezi gerektirmeden, düşük düzeyde sedasyon altında güvenle tamamlanabilmektedir. Endoskopik obezite tedavi yöntemlerinin pek çok durumda cerrahinin yerini alabileceğini söyleyebiliriz” dedi.
Obezite oranlarının hem dünyada hem de Türkiye’de giderek arttığını belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nden Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Salih Tokmak, erken teşhis ve doğru müdahalenin hayati önem taşıdığını söyledi. Doç. Dr. Tokmak, “Obezitenin ülkemizdeki durumu ise dünya ortalamasından daha da vahimdir. Mevcut istatistiklere göre ülkemizde nüfusun üçte ikisi aşırı kilolu, aşırı kiloluların ise yarısı obez durumdadır ve bu oranlar her geçen gün artmaktadır. Hastalığın erken teşhisi ve erken müdahaleyle kilo kontrolünün sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada kesisiz ve düşük riskli endoskopik yöntemler hastalar için ciddi bir avantaj sağlıyor” diye konuştu.
‘OBEZİTE ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK SAĞLIK SORUNLARINDAN BİRİ’
Obezitenin günümüzde kanserle birlikte en fazla ölüme neden olan sağlık sorunlarının başında geldiğini belirten Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Salih Tokmak, “Obezite, çağımızın adeta vebasıdır. Kanser hastalıklarıyla birlikte en fazla ölüme neden olan, sağlık giderlerini ciddi ölçüde artıran; sakatlık, hastalık ve buna bağlı pek çok komplikasyona yol açan önemli bir sağlık problemidir. Obezitenin ülkemizdeki durumu ise dünya ortalamasından daha da vahimdir. Mevcut istatistiklere göre ülkemizde nüfusun üçte ikisi aşırı kilolu, aşırı kiloluların ise yarısı obez durumdadır ve bu oranlar her geçen gün artmaktadır” dedi.
‘ERKEN TEŞHİS VE MÜDAHALE HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR’
Obezitenin erken teşhis edilmesi ve zamanında müdahale edilmesinin büyük önem taşıdığını söyleyen Doç. Dr. Tokmak, “Hastalığın erken teşhisi ve erken müdahaleyle kilo kontrolünün sağlanması büyük önem taşımaktadır. Obezitenin tedavisi öncelikle yaşam tarzı değişikliklerini ve düzenli egzersizi gerektirir. Ancak bazı hastalar yalnızca yaşam tarzı değişiklikleriyle yeterli kilo kaybı sağlayamamaktadır” diye konuştu.
‘ZAYIFLAMA İĞNELERİ HER HASTA İÇİN UYGUN DEĞİL’
Tedavide farklı seçeneklerin bulunduğunu belirten Doç. Dr. Tokmak, “Temel olarak üç ana alternatif tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, son dönemde gündemde yoğun şekilde yer alan zayıflama iğneleridir. Bu ilaçların evde uygulanabilmesi, herhangi bir girişimsel işleme ihtiyaç duyulmaması gibi avantajları vardır. Ortalama yüzde 15 civarında kilo kaybı sağlayabilmektedirler. Bu oran önemlidir; çünkü yüzde 10 ve üzerindeki kilo kaybı, kalp-damar hastalıkları riskinde yüzde 80’e varan azalma sağlayabilmektedir. Ancak bu ilaçların bazı önemli yan etkileri vardır ve her hasta için uygun değildir. Bazı hastalarda bu yan etkilere bağlı olarak kullanım kısıtlılıkları söz konusu olabilmektedir. Daha da üzücü olanı ise ilaç kullanımı bırakıldığında verilen kiloların geri alınabilmesidir” ifadelerini kullandı.
‘TÜP MİDE AMELİYATI HER HASTA İÇİN UYGUN OLMAYABİLİYOR’
Bir diğer tedavi seçeneğinin tüp mide ameliyatları olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tokmak, “Bir diğer alternatif ise uzun yıllardır uygulanan ve birçok kişinin tecrübe ettiği tüp mide ameliyatlarıdır. Tüp mide ameliyatları laparoskopik, yani kapalı yöntemle gerçekleştirilse de kesi ve dikiş işlemleri içerir. Buna bağlı olarak ciddi ve hayati komplikasyonlar gelişebilmektedir. Yüzde 35–40 oranında yüksek ve kalıcı kilo kaybı sağlanabilmektedir. Ancak bazı hastalarda, obezitenin tipi, beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzına bağlı olarak yeniden kilo alımı görülebilmektedir. Ayrıca her hasta bu ameliyat için uygun değildir. Kalp, karaciğer, böbrek gibi kronik rahatsızlıkları olan hastalarda anestezi ve ameliyat sürecinin tolere edilememesi riski yüksektir ve bu hastalar ameliyat onayı alamayabilmektedir. Bu hasta grubu için alternatif bir tedaviye ihtiyaç vardır” dedi.
‘ENDOSKOPİK OBEZİTE TEDAVİLERİ DEVREYE GİRİYOR’
Ameliyata uygun olmayan hastalar için endoskopik obezite tedavilerinin önemli bir alternatif sunduğunu belirten Doç. Dr. Tokmak, “İşte tam bu noktada, bizim uyguladığımız endoskopik obezite tedavileri devreye girmektedir. Bu yöntemde herhangi bir kesi olmaksızın, normal bir endoskopik işlemle yaklaşık 15–20 dakika içerisinde mide küçültme ve büzüştürme işlemi yapılabilmektedir. Bu sayede yüzde 25, hatta yüzde 30’a varan kalıcı kilo kaybı sağlanabilmektedir. İşlem, ameliyathane şartlarında ancak genel anestezi gerektirmeden, düşük düzeyde sedasyon altında güvenle tamamlanabilmektedir. Üstelik bazı hastalarda yatışa bile gerek kalmadan aynı gün taburcu olunabilmektedir. Bu yöntemin en önemli avantajlarından biri, ciddi bir komplikasyon riskinin olmamasıdır. Sürekli ilaç kullanımına gerek duyulmadığı için ilaçlara bağlı yan etkiler de söz konusu değildir. Ayrıca yeterli küçülme sağlanamazsa işlemin tekrar edilebilmesi mümkündür. Oysa tüp mide ameliyatlarında bu şans bulunmamaktadır. Endoskopik obezite tedavileri oldukça geniş bir hasta grubuna uygulanabilmektedir. Vücut kitle indeksi 35 ve üzeri, hatta 40’ın üzerinde olan hastalar için son derece uygun olduğu gibi; henüz ameliyat sınırına ulaşmamış, aşırı kilolu ancak daha sınırlı, yaklaşık yüzde 10 civarında kilo kaybı hedefleyen hastalarda da uygulanabilmektedir. Genç ya da ileri yaş fark etmeksizin, kozmetik ya da sağlık amaçlı kilo vermek isteyen hastalar için avantajlı bir yöntemdir” diye konuştu.
'ENDOSKOPİK TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN CERRAHİNİN YERİNİ ALABİLECEĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİZ'
Obezitenin yavaş ilerleyen ve çoğu zaman ihmal edilen bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Tokmak sözlerini şöyle tamamladı:
“Güncel çalışmalara göre uzun vadede sağlanan kilo kaybı oranları yüzde 25–30 seviyelerine ulaşmaktadır. Bu oran, hedeflenen yüzde 10’un oldukça üzerindedir ve en önemlisi kalıcı kilo kaybı sağlamasıdır. Hastalar kilo verdikten sonra yeniden kilo alma riskiyle karşılaşmamaktadır. Bu nedenle gelecekte obezite cerrahisinin alanının giderek daralacağını söylemek mümkündür. Medikal tedaviye uygun olan ve olmayan hastalar olarak bir ayrım yaptığımızda, endoskopik obezite tedavi yöntemlerinin pek çok durumda cerrahinin yerini alabileceğini söyleyebiliriz. Obezitenin yavaş ilerleyen, çoğu zaman gözden kaçırılan ve ihmal edilebilen bir hastalık olması en büyük tehlikedir. Bu noktada farkındalık büyük önem taşımaktadır. Öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri benimsenmeli; ancak belli bir aşama geçildiyse, hastalığa bağlı komplikasyonlar gelişmeden önce mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.”